Başbakan “çok sağlamız” diyor ama rakamlar öyle demiyor?

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan son altı yılda enflasyon, büyüme, yatırım ve dış ticaret alanlarındaki olumlu gelişmeleri hemen her fırsatta gururla anlatıyor.

Haksız değil. Bugüne kadar işler iyi gitti ve Başbakan da hükümetleri döneminde ekonomide meydana gelen olumlu gelişmelerle haklı olarak övünüyor. Ama son altı yılda işler bütün dünyada iyi gitti. Hatta Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğunda başarı performansı Türkiye’nin daha da ilerisinde oldu. Dünya bir bolluk dönemi yaşadı. Gelişmekte olan ekonomilere trilyonlarca dolar aktı. Türkiye de bundan payını aldı.

Ama şimdi rüzgar tersine döndü. Küresel finansal kriz bugün başta ABD olmak üzere gelişmiş ekonomileri yakıp yıkıyor. İlk başlarda Başbakan Erdoğan bu durumun Türkiye için “fırsat” olabileceğini söylüyordu. Şu aralar olmayacağını görmüş olmalı. Ancak hala küresel finansal krizin Türkiye ekonomisi üzerinde yaratabileceği olası tahribata karşı şimdiden önlem isteyenlere fena halde kızıyor.

Olmayacak mı?

Gelişmiş ekonomilerin yaşadığı türden bir finansal kriz yaşamayacak Türkiye, ABD ve Avrupa’da olduğu gibi bankalar batmayacak. 2001 benzeri bir olay yaşanmayacak. Ama hiç bir olumsuzluk yaşanmayacak demek iyimserlikten de öte...

Zaten Türk ekonomisinin bugün vermekte olduğu sinyaller de pek iç açıcı değil. Başbakan ve ekonomiden sorumlu bakan ve bürokratlar sürekli olarak “biz çok sağlamız” mesajı veriyor kamuoyuna ama muhtemelen kastettikleri bankacılık sistemi.

Evet Türk bankacılık sistemi 2001 sonrası operasyonlarla gerçekten de sağlam bir zemine oturtuldu. Bugün için sistemde bir sorun yok. Ama ya reel ekonomi, ya üreten sektörler? Oralarda hiç mi sorun yok?

Rakamlara bakalım:

Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 6,7 gibi oldukça iyi bir düzeyde gerçekleşen reel gayri safi yurt içi hasıla büyümesi ikinci çeyrekte dibe çakıldı: Yüzde 1,9.

Sanayi üretimi son aylarda teklemeye başladı. Haziran ayında binde 4 olarak küçülen imalat sanayii üretimi Temmuz’da bir miktar toparlanarak yüzde 3,2 arttıktan sonra Ağustos’da yeniden yüzde 5,7’lik bir küçülme gördü.

Dün açıklanan istihdam verileri de pek parlak gözükmüyor. Geçen yıl Temmuz ayında yüzde 8,8 olan resmi işsizlik oranı bu yıl yüzde 9,4’e yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun resmi verilerine göre Temmuz ayı itibariyle işsiz sayısı 2 milyon 353 bin. Fakat bu rakam sadece işgücü piyasasında iş arayanları kapsıyor, iş bulma umudunu kaybettiği için işgücü piyasasının dışına çıkmış ama “iş varsa çalışmaya hazırım” diyen işsizler de eklendiğinde rakam 4 milyon 70 bine, işsizlik oranı da yüzde 15,2’e çıkıyor.

Özetle bu göstergeler iyiye işaret etmiyor.

İyiye işaret etmeyen ve küresel finansal krizin etkileri bakımından Türkiye’nin zayıf karnı sayılabilecek alan ise ekonominin artan dış kaynak ihtiyacı. Şirketlerin yüksek döviz borçları. Son yıllarda büyümesini artan oranda dış kaynak girişine dayalı olarak sürdüren Türkiye ekonomisi için artık bolluk dönemi sona erdi denebilir. Çoğu banka ve şirketlerin üzerindeki 50 milyar doları aşan kısa vadeli, 300 milyar doları aşan orta ve uzun vadeli dış borç rakamları da ekonominin hassas rakamları olarak değerlendirilebilir.

Özetle Türkiye 2001’deki gibi bir yıkım yaşamaz ancak dışardaki krizin olası etkileri hafife alınmaya devam edilirse kafalar yine duvara çarpabilir...

DİĞER YENİ YAZILAR