Cumhurbaşkanı Sezer'in 29 Ekim resepsiyonu davetiyeleriyle alevlenen türban tartışması şimdilerde adliye koridorlarına taşınmış durumda. Türbanlı sanık ve tanıklar "kamusal alan" sayılan duruşma salonlarına girebilecek mi, giremeyecek mi? Adalet Bakanı "Girerler. Aksi halde bu insan hakları ihlali olur" diyor. Yargıtay Başkanı ise "giremezler" görüşünde. Geçen hafta sonunda yapılan bu sert tartışmaların ardından dünkü ilk mesai gününde Ankara adliyesine çok sayıda başörtülü sanık ve tanık girerek hakim karşısında ifade verdi. Şimdi bu duruma göz yuman hakimler suç mu işlediler? "Hayır" diyor kamusal alanda türban yasağını savunanlar:
"Geleneksel başörtüsü ile bugün laiklik karşıtı kesimlerin sembol olarak kullandıkları türbanı ayırmak gerekir. Başörtüsü ayrı, başörtüsüyle gelenler tabii ki girebilir. Ancak türban farklı bir unsur. Türbanla duruşma salonuna girilemez. Hakimlerin uygulaması da bu yönde olacaktır..."
Şimdi hangi örtünme biçiminin geleneksel başörtüsü, hangisinin de siyasal simge olarak kullanılan türban olduğunun ayrımının yapılması gibi zor bir görev bekliyor kamu otoritesini. Bu arada tartışmanın boyut kazanması AKP'yi de sıkıntılı bir tercih noktasına doğru zorluyor. Parti tabanında ve bazı milletvekillerinde oluşan görüş, hükümetin bu sorunu bir an önce çözmesi gerektiği yönünde. "Meclis'te anayasayı bile tek başına değiştirebilecek bir çoğunluğumuz var. Bu sorunu hâlâ niye çözemiyoruz?" yönünde yakınmalar geliyor milletvekilleri ve parti örgütlerinden. Ama hem Başbakan Erdoğan hem de parti üst yönetimi temkinli. Yasa ve anayasa değişiklikleriyle kamusal alan tanımını daraltma veya bazı alanlarda türban serbestisi getirme yönünde başlatılacak girişimlerin gerginliği daha da tırmandıracağını, toplumda ve devlet kurumlarındaki hassasiyetleri körükleyebileceğini hesaplıyor AKP kurmayları. O nedenle de "geri adım" görüntüsü vermeden bu tartışmanın soğutulması eğilimi ağır basıyor.
Konsensus şart
Dün konuştuğumuz AKP Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan, "Benim eşim de türbanlı, o da bazı sıkıntılar yaşıyor. Ancak ben bugün için Türkiye'nin birinci önceliğinin türban olduğunu düşünmüyorum" diyor. Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarının çözüldüğü süreçte zaman içinde türban sorununun da çözüleceğini düşünüyor Mercan. Fakat, bugünkü tartışmalardan hareketle "kamusal alan" tanımını netleştirmek veya türbana serbesti tanınması yönünde yasal düzenleme yapılmasına taraftar olmadığını söylüyor. Mercan'ın söylediklerinin özeti şu: "Bu sorun inatlaşarak, yasa değişikliği ile çözülemez. Önce toplumun bunu sağlıklı biçimde tartışması, anlayış birliğine varması lazım. Bunun için de iyi niyet olmalı. Bugün türban konusunu germeye çalışan bir kesim var. Kanun değişikliği, yaratılmak istenen bu gerilimi daha da yükseltebilir. Onun için benim kanaatim önce bir toplumsal konsensus oluşmalı. En azından "sadece kamu çalışanları türban takamaz' denilebilir." Mercan, "anlayış birliği" oluşmalı diyor, ancak bu konuda AKP'nin devletle ve toplumla bir anlayış birliğine varabilmesi en azından bugünkü koşullarda pek olası gözükmüyor. Tam aksine devlet kurumlarının hassasiyeti giderek artıyor. Bunun karşısında da türban serbestisi isteyen kesimin AKP üzerindeki baskısı yoğunlaşıyor.
AKP'nin sıkıntılı tercihi...
Cumhurbaşkanı Sezer'in 29 Ekim resepsiyonu davetiyeleriyle alevlenen türban tartışması şimdilerde adliye koridorlarına taşınmış durumda. Türbanlı sanık ve tanıklar "kamusal alan" sayılan duruşma salonlarına girebilecek mi, giremeyecek mi?
Haberin Devamı