28 Şubat tartışmaları ve Demirel üzerine...

Cumhuriyetin 60 yıllık çok partili demokrasi tecrübesi var. Aslında bir açıdan bakıldığında buna belki de askeri müdahaleler tecrübesi demek daha doğru olar

Haberin Devamı

Cumhuriyetin 60 yıllık çok partili demokrasi tecrübesi var. Aslında bir açıdan bakıldığında buna belki de askeri müdahaleler tecrübesi demek daha doğru olar. Bu 60 yıllık dönemde Türkiye tam üç askeri darbe, bir de bugün kimilerine göre “postmodern darbe” kimilerine göre de yumuşak müdahale, yapıcılarına göre ise “balans ayarı” (ki en doğru tarif bu olsa gerek) diye adlandırılan 28 Şubat süreci yaşadı. Yani 60 yılda dört müdahale...

Şimdi 28 Şubat 1997’nin onuncu yılında bu olay tartışılıyor televizyonlarda, gazetelerde. Sahiplenenler, iyi bir şey yapıldı, demokrasi ve cumhuriyet kurtuldu diyenler var, demokratik süreç sekteye uğratıldı, millet iradesi ayaklar altına alındı diyenler de var.

Sorumluları, bu süreçte etkin rol oynayanlar da tartışılıyor. En önemlisi de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in rolü bazı çevrelerce acımasızca eleştirilere konu oluyor.

Özellikle bazı dinci gazeteler Demirel’i 28 Şubat’ın bir numaralı sorumlusu olarak gösterip, demokrasi düşmanı, demokrasiyi katleden adam ilan ediyorlar.

Acaba öyle mi?

Bize göre Süleyman Demirel’e 28 Şubat sürecindeki rolü nedeniyle çok büyük haksızlık ediliyor.

Neden haksızlık edildiğini de kestirmeden söyleyelim. Evet bazılarının iddiası doğru, Demirel aslında 28 Şubat’ın mimarıdır.

Demirel’in rolü olmasaydı, daha önce 1971’de, 1980’de yaşadığı darbe tecrübeleri olmasaydı, 10 yıl önce Türkiye çok farklı mecralara gidebilirdi.

Hiç kuşku yok ki demokratik süreç için aksatıcı, ayıplı yanları üzerine ciltler dolusu kitap yazılabilir 28 Şubat sürecinin. Ancak acaba yaşadığımız 28 Şubat süreci olmasaydı neler olabilirdi Türkiye’de?

Laik demokratik cumhuriyeti koruma ve kollama refleski en üst düzeyde idi. TSK içerisinde emir- komuta zinciri içinde durumdan vazife çıkarılmış, derin bir hazırlık başlatılmıştı.

Yapılan hazırlıklar, basit bir hükümet değişikliği yaratmak üzerine kurulu da değildi.

O dönem bu süreçte etkin rol oynayan bazı emekli generallerden aldığımız bilgiye göre, 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de başarılamayanı başarmaya karar verilmişti. Sistemi tepeden tırnağa yeniden yapılandırma, her ne pahasına olursa olsun irtica tehdidini de bir daha olmayacak biçimde yok etme kararlılığı çok net ve keskindi.

Parlamentonun açık tutulmasını bırakın, yakın görünürde seçim bile düşünülmüyordu.

Yeni anayasa taslakları, Başkanlık Konseyi, Bakanlar Kurulu üyeleri ve bürokrasideki kritik makamlara kimlerin getirileceği bile taslaklar halinde hazırlanmıştı.

Yani 12 Eylül rejiminden daha ağır bir darbe rejimi...

İşte askerin rahatsızlığını, hazırlıklarını ve gelecek tehlikeyi çok iyi sezen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu ortam içerisinde erken davranıp duruma müdahale etti. Krizi anayasal sistem hasar görmeden, parlamento yara almadan atlatma konusundaki çabaları sonuç verdi ve darbe “balans ayarı’na dönüştü.

Özetle 1997’de badirenin hafif atlatılmasında, darbenin önlenmesinde, demokrasinin kurtarılmasında Demirel’in çok büyük rolü oldu. Kuşkusuz Orgeneral Karadayı’nın da sağduyulu duruşu ve desteği ile...

DİĞER YENİ YAZILAR