1980 sonrasının en kritik seçimi...

Cumhurbaşkanlığı seçim süreci fiilen üç hafta sonra başlayacak. Fakat tartışmaları, heyecanı ve kaygısı aylardan beri devam ediyor

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanlığı seçim süreci fiilen üç hafta sonra başlayacak. Fakat tartışmaları, heyecanı ve kaygısı aylardan beri devam ediyor. Siyasal atmosfere, tartışmaların düzeyine, kamuoyunda estirilen rüzgara ve yaratılan kaygılara bakılırsa bu Türkiye’nin 1980 sonrası yapacağı en kritik cumhurbaşkanlığı seçim süreci.

İktidarla ana muhalefet partisi CHP arasındaki gerilim, sert polemikler ve karşılıklı ağır suçlamalarla süreç tam anlamıyla çatışma ortamına dönüşmüş durumda. CHP ve Deniz Baykal’ın izlediği sertlik politikası, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya layık olmadığı yönünde estirmeye çalıştığı rüzgar, “olamazsın, olamayacaksın” söylemi iktidar kanadından aynı sertlikle yanıt buluyor.

AKP sözcüleri de Deniz Baykal’ı askeri kışkırtmaya, siyasete sokma gayreti içinde olmakla suçluyor.

Baykal’ın yanıtı gecikmiyor, “Tam aksine ben asker konuşmasın, karışmasın diye böyle konuşuyorum” diyor.

Böylece iktidarla ana muhalefet partisi CHP arasında uzlaşma zemini giderek kayboluyor.

Çünkü CHP, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine farklı bir anlam yüklüyor. Tayyip Erdoğan’ın adaylığının, cumhurbaşkanı seçilmesinin, rejimin geleceği açısından büyük tehdit oluşturacağı kaygısıyla kamuoyunu harekete geçirmeye çalışıyor.

Başbakan Erdoğan ve AKP sözcülerinin tutumu ise tam tersi; konunun hiç tartışılmamasını konuşulmamasını arzuluyorlar adeta. Sanki 11. Cumhurbaşkanı değil de Çankaya’ya muhtar seçilecek...

Bazılarınca Cumhurbaşkanlığı seçimi bir yönüyle 1989 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın aday olup seçildiği sürece benzetiliyor. O zaman da iktidarla muhalefet arasında benzer tartışmalar yaşanmıştı. O zaman da muhalefet Turgut Özal’ı “indiririz” diye tehdit etmiş ama Turgut Özal bunlara hiç aldırmamış; aday olup 8. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkmıştı.

Şimdi de Tayyip Erdoğan’ın aynı yolu izleyebileceği söyleniyor.

Ancak o günkü tartışmalarla, o günkü siyasal atmosferle bugün arasında ciddi farklar var.

O zaman tartışmalar hiçbir şekilde rejim tartışmasına dönüştürülmemişti, Turgut Özal’ın kişiliğinde bir laiklik tartışması açılmamıştı. Hiç kimsenin aklına askerin müdahale edebileceği gibi demokrasi dışı olasılıklar gelmemişti.

Bugün ise Ankara kulislerinde o yönde ciddi spekülasyonlar, dedikodular yapılıyor.

Ama öte yandan askerin açık veya örtülü bir müdahale ile süreci yönlendirmesini arzu eden çevreler, laiklik başta olmak üzere cumhuriyetin temel ilkeleri ile ilgili her türlü hassasiyeti kaşıyarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni etkileme gayretini sürdürüyorlar.

Askerden medet umanlar ne Köşk yemeğinde ne de dünkü Bülent Arınç ziyaretinde arzuladıkları mesajı bulamadılar. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, belki gelişmelerden çok mutlu olmuyor ama tartışmaların dışında kalmaya da özen gösteriyor.

DİĞER YENİ YAZILAR