Çağdaş sanata dair henüz hak ettiği ilgiye ve izlenirliğe ulaşamayan performans dalına yer vermek istedim bu yazımda.
Yurt dışındaki müze ve galerilerde sergi ve etkinliklerin neredeyse vazgeçilmez bir parçası haline gelen performansın, ülkemizde de yükselişe geçmesi beni heyecanlandırıyor.
Bu alanda başarılı bir girişim olan PERFORMISTANBUL’un en son sergi projesinden mutlaka bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. Ocak 2018’te ikinci yıl dönümünü kutlayan platform, İHTİYAÇ: SEN başlığı altında izleyiciyle buluşturduğu, 28 gün boyunca aralıksız devam etmiş olan 672 saatlik canlı bir süreçle bu alanda yepyeni bir sayfa açtı diyebiliriz. Simge Burhanoğlu küratörlüğünde, 10 Performistanbul sanatçısı tarafından imza atılan 9 performans, interaktifliğin tanımını baştan yazdı desek yeridir. Sanatseverlerle doğrudan iletişim kurmaya odaklanan, sanatçı-izleyici arasındaki diyaloğun en besleyici ve dinamik formuna büründüğü bu projeyi deneyimlemiş olmak beni inanılmaz etkiledi. Canlı Sanat Araştırma Alanı olarak hayata geçirilmeye hazırlanılan bina, sanatçıların yaşadıkları tüm anların izleyici temelinde şekillendiği, ilgi çekici bir sürece sahne oldu. Projenin adından da anlaşıldığı üzere, “sen” fikrine odaklanan performanslar, ziyaretçilerin katılımcıya dönüştüğü çok katmanlı bir varoluş yorumuna evrildi. Amacın; insanlığın ham maddesini ortaya çıkarmak olarak özetlendiği davetin katılımcılarından biri olmak çok heyecan vericiydi. İnsanın kendisiyle yüzleşmesine olanak tanıyan bu konsept, kavramsal derinliği ve samimiyetiyle övgüyü hak ediyor. Her bireyin varlığında saklı gücü, dönüşüm ve dengeye olan katkısını kişiye yeniden hatırlatmak isteyen sanatçılar, önyargısız bir iletişimle varılacak yeni yolların peşinde, oldukça başarılı performanslar sergiledi.
AslieMk, Batu Bozoğlu, Ebru Sargın, Ekin Bernay, Gülhatun Yıldırım, İ. Ata Doğruel, Leman S. Darıcıoğlu, Özlem Ünlü ve Selin Kocagöncü tarafından gerçekleştirilen performansların her biri zihin açıcıydı. En çok beğendiklerimden olan “Tevazu” isimli performansında, Ata Doğruel, 28 gün boyunca yemek yeme eylemini ziyaretçinin eline teslim ederek bireyselliğin sınırları, toplum-insan ilişkisini ve hangi dinamiklerle şekillendiğini masaya yatırıyordu. Ebru Sargın ise “Dördüncü Duvar” isimli performansında, 28 gün boyunca canlı yayın ile evini bize açtı. Bu yüksek dozda gerçeklik karşısında ziyaretçilerin duygudurumları da, tutumları da değişkenlik gösterdi ve nihayetinde sanatçının hedeflediği şekilde izleyen ve izlenen ilişkisi temelden sarsıldı. Yaşam ve varoluş temalarını tam tersi bir yönde irdeleyen Özlem Ünlü’nün performansı; kader, ölüm, sonsuzluk fikirlerini tartışmaya açıyordu. Oturduğu taht ile birlikte kendisini sargılatarak nesneye dönüştüren sanatçı, özgürlük ve erk kavramlarına dair zihinleri başarıyla meşgul etti bana göre. Selin Kocagöncü’nün “Tek Kişilik Dans Partisi” ise baş role izleyiciyi koyarak, müzik eşliğinde özgürce dans edilebilen bir alan kurguladı. Benim deyimimle, bir nevi kurtarılmış alan diyebileceğimiz odada, herkesin yalnızlığına dair çözülecek ipuçları sunması sürecin en keyifli kısmıydı. Bu projeyi kaçırmış olsanız bile, PERFORMISTANBUL’u mutlaka takibe almanızı öneriyorum.