Heyecanla beklenen sanat dolu günler geldi çattı. İstanbul’un rengine renk katan sergiler birer birer kapılarını açıyor. Bu hafta sanatseverlere merhaba diyecek olan erkencilerden bir seçki hazırladım.
Sezonun açılışına ilk adımı atan Galata Rum Okulu oluyor. Birbirinden iddialı üç farklı sergiyle izleyici karşısına çıkacak olan mekân 5 Eylül itibariyle ziyarete açık olacak. Benim de takibimde olan başarılı sanatçı Necla Rüzgar’ın “Çok Kalpli Varlık” adını taşıyan kişisel sergisi, son dönem işlerin yanı sıra sanatçının daha evvelki yıllarda imzasını attığı çalışmalarını da bir araya getiriyor. Çok Kalpli Varlık tabirini, farklı tür ve özelliklere sahip canlıların, durumların ya da düşünme biçimlerinin iç içe geçmesi olarak tanımlayan sanatçı; sergideki yapıtlar arasındaki kronolojik ilişiyi de bu bağlama oturtuyor. Mitolojiden tanıdığımız Medusa imgesi etrafında şekillenen yılan saçlı kadın portrelerinin merkezde olduğu sergi; canavarları ve çirkinlikleri karşısına alan bu çok kalpli varlıkların masalsı mücadelesinden sahneler sunuyor. Küratörlüğünü Deniz Artun’un üstlendiği sergi 30 Eylül tarihine dek görülebilir.
Gülçin Aksoy’un “KORO” isimli solo sergisi de 5 Eylül’den itibaren Galata Rum Okulu’nda bizleri bekliyor. Kavramsal derinliği yüksek enstalasyonlarıyla tanıdığımız Aksoy’un çeşitli mecralarda ürettiği son dönem yapıtları şimdiden merak uyandırıyor diyebilirim. Sıradan ve gündelik görünen mekân, nesne, durum ve olaylara kratolojik bir araştırma sahası olarak yaklaşan sanatçı, günümüz normlarını aile, cinsiyet, ahlak, toplumsal sınıf, devlet ve ideoloji kaynaklı göstergeler aracılığıyla irdeliyor. Derya Yücel’in küratöryal işbirliğiyle sunulan sergide; videodan yerleştirmeye, dokumadan fotoğrafa ve performansa kadar farklı medyumlardaki işler bizleri bekliyor. Aksoy’un zihninden ve belleğinden taşanlarla; seyir korosu, sanatçılar korosu, ağaç korosu, koro şefleri korosu, kendi kendinin korosu, ağlama korosu listesinin uzayıp gittiği “KORO” 30 Eylül tarihine dek açık.
Galata Rum Okulu’nda yer alacak üçüncü etkinlik ise Ani Çelik Arevyan’ın “Olduğu Gibi” isimli fotoğraf sergisi. Sanatçının yaklaşık otuz yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerinde çektiği fotoğrafların ortak özelliği tarihsel, zamansal ve mekânsal referanslardan sıyrılmış olmaları. Bulunduğu yerlerin hafızasını toplayarak oluşturduğu birikimi, bambaşka imge ve anlarla bir araya getiren Arevyan, ortaya çıkan bu yeni serisinde yakaladığı kavramsal diyaloğu bizlerle paylaşıyor. Her bir fotoğraf ikilisi arasında keşfettiği form ya da renk ortaklığını ön plana çıkartan sanatçı, bir anlamda kendi arşivinden de kesit sunmuş oluyor. Haldun Dostoğlu’nun küratöryal desteği ve Nevzat Sayın’ın sergi mimarisiyle sanatseverlerle buluşan “Olduğu Gibi”yi 30 Eylül’e kadar izleyebilirsiniz.
Karaköy’ün sezona erkenden merhaba diyen galerisi Sanatorium ise Yunus Emre Erdoğan’nın “Şeylerin Ufku” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Hazır nesne ve füzen resimlerin birlikteliğinden oluşan bir yerleştirmeye imza atan sanatçı, nesne-mekân ilişkisine odaklandığı sergisinde, algımızın bu alanları ve orada bırakılan izleri deneyimleme biçimini masaya yatırıyor. 7 Eylül’de sanatseverlerle buluşacak olan sergi, 14 Ekim’e dek açık.