Her sene taze yeteneklerin üretimleriyle bizi tanıştıran Mamut Art Project, 6. kez yine başarılı bir seçkiyle karşımızda.
Alternatif bir sanat platformu olarak her sene taze yeteneklerin üretimleriyle bizi tanıştıran Mamut Art Project, 6. yılında yine başarılı bir seçkiyle karşımıza çıktı. Benim radarıma giren sanatçılar ve işlerini sizlerle paylaşmak istedim. Yalnızca bir hafta sonu süren etkinliği programınıza mutlaka alın derim.
İbrahim Ahmet Derindere’nin “Me” isimli çalışması, bencillikten uzak bir bireyciliğin altını çizen düşünce yapısı üzerinden başkaldırı, kaçış ve post-modernizmin yapaylaştırdığı gündelik yaşam durumları üzerine bizi düşündürüyor. Bir koyun sürüsü fotoğrafına eşlik eden, kesilmiş onlarca koyun imgesi, toplumdaki kimliksizleşme ve tek tipleşmeye başarıyla gönderme yapıyor.
Abdülhenan Doğan’ın ”Yüzleşme” çalışması da oldukça etkileyici. Mardin’den göç etmiş bir ailenin oğlu olan sanatçı, göç yolunun tersini izleyen bu güzergahın durakları arasındaki buluşmaları, 5 farklı video ile izleyiciye sunuyor. Gitmek-kalmak, hayat-ölüm gibi ikilemlerin hüküm sürdüğü göç olgusuna dair farklı bir bakış açısı diyebilirim.
Merve Vural’ın “Adieu” isimli video işi seçkide ilgimi çekenler arasındaydı. Temsiliyet kavramını “kitsch” estetiği üzerinden ele alan sanatçıyı, aynı şarkıyı 4 farklı yüz ifadesi ve ruh hali içerisinde söylerken izliyoruz. Bireye atanan rollere ilişkin düşündürücü ve ironik bir çalışma.
Aslı Özyenginer’in 3 kanallı videosu “Suya Anlat”, göç etme eylemini bu kez daha kişisel bir bakışla, yeni kimliğe dair travmalar üzerinden masaya yatırıyor. “Ev”in kavramsal sınırlarını sorgulayan sanatçının, içinde birikenleri suya anlattığı şiirsel işini oldukça beğendim.
Bedran Tekin’in fotoğraf serisi “Dışarıya Taşan”, insansız ama insana dair mekânlar olan eşiklerin tekil halde yansıttıklarına odaklanıyor. Yaşanmışlıkların en yakın tanığı olan kapı eşiklerini; merak, gözleme, tanık olma gibi insani dürtülerin temsiline dönüştüren sanatçı, yeni keşiflerim arasına girdi.
Su Çizgen, John Berger’dan aldığı ilhamla kendine has çizgi roman estetiğini birleştirerek insan-merkezci ideolojiyi sorguluyor. Giderek hayvansızlaştırdığımız yaşam alanlarında hayvan metaforunun kullanımındaki hiyerarşi, epey düşündürücü bir konu seçimi olmuş.
Berna Ay’ın, tek taraflı aşk ve ardından gelen acı gibi oldukça insani ve duygusal temelli “Seni Seviyorum ama Arkadaşça” resimlerinin görsel dilini çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Aslı Işıksal ise “Uyku Hali” isimli çalışmasında, konfor alanlarımızın bize koyduğu sınırlara yönelik sorularıyla eylemsizliğe alışmış insanoğlunu, panoramik bir görselliği kullanarak eleştiriyor. Bana göre; yabani ve evcil arasındaki farkın da bu eleştirel bakışta gizli olduğunun mesajını veren iş, serginin öne çıkanlarından.
Didem Dağbağlı ise “Modifiye” isimli videosunda; tek tipleştirme, kimliksizleşme gibi kavramları, etkileyici bir rafine estetikle ele almış. Yalın ifadesiyle favorilerimden oldu.
Çağıl Harmandar el yapımı animasyon videosuna eşlik eden resimleriyle, bireye dayatılan güzellik anlayışı, kimlik çıkmazları ve su yüzüne çıkartılmayan mikro duygularla baş etme yollarını kendine özgü biçimsel diliyle arıyor.
Sevim Kaya’nın “Bitki Olmak Nasıldır” başlıklı desen tabanlı serisi de yine serginin öne çıkan üretimlerinden diyebilirim.
Sidar Baki’nin; terk edilmiş, harabe mekânlarda, oraya ait değilmişçesine bulunan figürleri resmettiği işleri de fuarın ilgi çekici eserleri arasında.