Salt Galata’da açılan “Kim Kimi Güverteden Atar” sergisinde, göç, yurttaşlık ve sermaye gibi konuları irdeleyen fotoğraf işleri, duvar yazıları, filmler ve enstalasyonları yer alıyor.
SALT Galata, düzenlediği sergilerle her anlamda gündemin nabzını tutmaya devam ediyor. Geçtiğimiz ay kapılarını açan “Kim Kimi Güverteden Atar?”, Oliver Ressler’in son 12 yıldaki üretimlerine yer veren, içerik anlamında dopdolu bir sergi olmuş. Avusturyalı sanatçı Oliver Ressler ekonomi, demokrasi, küresel ısınma, direniş biçimleri ve toplumsal alternatifler gibi meseleler üzerine ürettiği film, video, fotoğraf ve enstalasyonlarıyla tanınan bir isim. SALT Galata’daki işleri de son yıllarda gündemimizden düşmeyen hassas konuları temel almış derinlikli çalışmalar.
İstanbul’da çekilen filmi izleyin
Ressler, küresel boyuta çoktan ulaşmış göç, yurttaşlık, ulus-devlet fikri, siyasi ve coğrafi açıdan sınırlar gibi meseleleri ele aldığı işlerinde, izleyiciyi çarpıcı gerçeklerle yüzleşmeye davet ediyor. Sanatçının, hepimizin bir noktada fikir sahibi olduğu bu kritik konularda, yüzeysel bakış açısının ötesine bir çağrı yaptığını düşünüyorum. Sergi salonunun dışına taşarak mekanın diğer katlarına konumlanan fotoğraf, yerleştirme ve duvar yazıları tamamlanması gereken yap-boz parçaları gibi izleyicinin ilgisini bekliyor. Güncel sorunları, politik ve ekonomik yapıların karmaşık yüzleri üzerinden sorgulamaya açan sanatçının “Türkiye’de Suriyeli mülteci yok” isimli filmi serginin öne çıkan işlerinden. Geçtiğimiz yaz İstanbul’da çekilen film, hayatını burada sürdürmeyi seçen Suriyelilere odaklanıyor. Onların anlatımıyla, Türkiye’nin ve Avrupa’nın mülteci konusuna bakışını gözler önüne seren çalışma, öteki olarak nitelenenlerin sesini duyurmasıyla ve duruma, karşı tarafın gözünden bakma olanağı sağlamasıyla beni çok etkiledi. Hemen yanında yer alan “Acil Durum Tepetaklak” videosu, siyah beyaz bir animasyona eşlik eden dış sesin, sınırların olmadığı bir dünya ütopyasını, analitik ve eleştirel bir dille anlatımına sahne oluyor. Bu soyut çizgileri dikkatle incelediğimizde göç yollarını, ulusal sınırları, cankurtaran halatlarını ve hatta kalp atış hızını çağrıştırdığını görebiliriz. Bu çarpıcı çalışmada, dokunaklı bir görselliğin, realist fikirsel yaklaşımla bir arada sunuluşunu çok beğendim.
Kıyıya vuran takım elbiseliler...
Mekanın diğer katlarında bulunan aynı isimli zemin yerleştirmesi de oldukça başarılı. Diğer favorim ise “Kıyıya Vurmuş“ serisi oldu. Akdeniz’de can veren on binlerce mültecinin hafızalarımızdan silinmeyen görüntülerine göndermede bulunan fotoğrafların öznesi bu kez, politikacı ve yöneticileri anımsatan takım elbiseli erkek figürler olmuş.
Sanatçının Dario Azzellini ile ortak üretimi olan üç kanallı video enstalasyonu da, Milano, Roma ve Selanik olmak üzere üç farklı şehirde fabrika yönetimi hakkında inisiyatifi ele alan işçilerin öncü yaklaşımlarına ve demokratik sistemlerine ışık tutan, belgesel niteliğinde önemli bir çalışma olarak ilgiyi hak ediyor. Giriş katındaki mermer duvara uygulanan “Mülkiyet Hırsızlıktır” sloganını ilginç bir şekilde görselleştiren yerleştirme ise bana ironik bir selamlamayı andırdı. Sergi ayrıca İstanbul’un iki farklı yerinde reklam panosu olarak konumlanan “Too big to fail (İflas için çok büyük)” çalışmasıyla da izleyiciye sürpriz yapıyor. Dolmabahçe ve Kızıltoprak’ta görülebilecek panolar, bu güçlü serginin ipuçlarını taşıyan ilgi çekici bir yönlendirme. Size de bu yönlendirmenin peşinden giderek sergiyi görmenizi tavsiye ediyorum. 15 Ocak’a dek vaktiniz var.