Çağdaş sanatın önemli isimlerinden CANAN, Arter’deki sergisinde ziyaretçilere büyülü bir dünyanın kapılarını açıyor.
Yılın en iddialı projelerinden biri olan ve bu iddiasının arkasını fazlasıyla dolduran bir sergi var karşımızda. Arter’de kapılarını açan “Kaf Dağı’nın Ardında” başlıklı solo sergisiyle CANAN, Türkiye çağdaş sanatında ne kadar değerli kadın sanatçılarımız olduğunu bir kez daha bizlere gösterdi. Her daim takdir edilesi işlere imza atmış, çok boyutlu iç dünyasını en sıra dışı ve çarpıcı şekillerde aktaran ünik bir isim CANAN. Geçmişten bugüne her eserinde, sergisinde beni şaşırtmayı ve kendisine hayran bırakmayı başaran nadir kadın sanatçılarımızdan.
Çağdaş bir masalın içindesiniz
Serginin içerik bakımından zenginliği bir retrospektif izliyormuşuz algısı yaratsa da; aslında çok katmanlı ve çok kapsamlı bir kişisel sergi olarak görmek, hem CANAN’ın gelecekteki üretimlerini konumlandırmak hem de yapıtların, etrafında şekillendikleri tema ile diyaloğunu ele almak açısından daha doğru olur. Sergide, tanıdık işlerin yanı sıra sanatçının daha önce sergilenmemiş erken dönem üretimleri ile ilk kez bu sergi için hazırlanan yapıtları bir araya getirilmiş. Ancak bu birleşim, CANAN’ın, zihnini meşgul eden kavramları masaya yatırdığı, bu kavramları çağdaş bir masalın ince ince işlenmiş öğeleri gibi somutlaştırdığı heyecan verici bir serüvene dönüşmüş. Sergide zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bu hikayeye ortak olmak, sanatçının gizemli iç dünyasında kaybolmak müthiş bir keyifti.
Gerçeküstü yaratıkların etkisi
Sergi, bizlere hayli tanıdık gelen başlığını, Arap ve Fars kozmolojisinin efsanevi Kaf Dağı’ndan alıyor ve bu bağlamda Cennet, Araf ve Cehennem olmak üzere üç ana tema altında derinleşiyor. CANAN’ın ışık/gölge, iyi/kötü, içsel/dışsal, gerçeklik/hayal, aydınlık/karanlık gibi ikilikler üzerinden, insan ruhunun bastırılmış yönlerini, cinleri, gerçeküstü yaratıkları ve arketiplere dayanan figürleri ele alan çalışmaları mecra çeşitliliği konusunda da göz dolduruyor. Heykelden fotoğrafa, baskıdan nakışa, videodan minyatüre ve yerleştirmeye uzanan eserler, muazzam bir küratoryal düzenlemeyle mekânın üç katına yayılıyor. Bu açıdan serginin küratörlüğünü üstlenen Nazlı Gürlek’i tebrik etmek gerekir. Sergide mekânsal yerleştirmelerin üstünlüğü oldukça dikkat çekiyor ve bana göre kavramsal çerçevenin izleyiciyi içine almasındaki en önemli etken bu.
El yazısıyla odayı kapladı
Payetli ve çok renkli bir masal hayvanları dünyasının parlaklığını bir ışık-gölge oyunu izliyor. Her biri tek başına güçlü ancak birbirini ezmeden ayakta duran eserlerin arasında gezinirken duygulardan duygulara çağrışımlardan çağrışımlara atlıyoruz. Finalde ise tam da CANAN’ın bu sergiyi hazırlama sürecinde yaptığını tahmin ettiğimiz üzere basit görünen ama en derin korkularımızla yüzleşiyoruz. Burgazada’da dolunaylı bir gecede çekilmiş olan “Ay Işığında Yıkanan Kadınlar” videosu eminim sizin de içinizde bir şeyler uyandıracak. Her köşesi sanatçının el yazısıyla kaplı odayı ise incelemeden geçmeyin. CANAN’ın aşk, erotizm, doğa ve sevgi özlemini her köşeye işlediği “mesaj”ları, zihinlerde uyandırılmayı bekleyen düşüncelere dokunuyor. Türkiye’deki çağdaş sanat ortamı adına gurur verici bir seviyeyi temsil eden CANAN’ın sergisini 24 Aralık’a kadar mutlaka izleyin.
Haberin Devamı