Kavramsal sanatın temsilcisi İpek Duben’in “LoveGame” enstalasyonu, sizi kendinizle yüzleşmeye davet ediyor...
İstanbul’un çağdaş sanat sahnesi, piyasanın hedefindeki görsel ve fikirsel eğilimlerin dışına çıkan üretimlere bir found-space kimliğiyle kucak açan “Merdiven” ile tanışıyor.
Bu tanışmanın ilk adımı ise kavramsal sanatın öncü isimlerinden İpek Duben’in uzun bir aradan sonra izleyiciyle buluşan “LoveGame” enstalasyonu ile atıldı. Cihangir-Tophane-Karaköy rotasında konumlanan Merdiven, 15 Aralık 2017 tarihine dek ev sahipliği yapacağı çalışma ile sanatseverleri benzersiz bir deneyime davet ediyor.
Binlerce soru sorduruyor
Kariyeri boyunca toplumsal meseleleri merkeze alan işleriyle; aile içi şiddet, kadının varoluş mücadelesi, etnik ve cinsel kimlik, göç, yurtsuzluk gibi bireysel/toplumsal yaraların kaynağı olan pek çok derin konuya parmak basan Duben, benim en çok önemsediğim kadın sanatçılarımız arasında. Duben’in işlerini özel kılan; üretim pratiğindeki sivri dokunuşların, onun duyarlılığının bir yansıması olarak gerek teknik gerekse de biçimsel açıdan belirgin ve yalın oluşu. Onun yapıtıyla karşılaştığınızda şaşırıyor, irkiliyor, çekiniyor ama mutlaka düşüncelere dalıyorsunuz ve sonunda asla sanatçının istediği sorgulamayı yapmadan eserin başından ayrılamıyorsunuz. “LoveGame” yerleştirmesi de bu anlamda, sanatçının izleyiciyi en yoğun şekilde eserle ilişki kurmaya iten çalışması sayılır.
Rulet masasında yaşanan trajediler
“LoveGame”, terk edilmiş bir kumarhanede aşk şarkıları eşliğinde, tehlikeli bir oyunun içine çekiyor izleyiciyi. Göz alıcı bir odada, pırıltılı globlarla çevrili rulet masasında dönen bu oyunun, bildiklerimizden bir farkı var. Eşlerin, ebeveynlerin “sevdikleri kişilere”, birbirlerine, çocuklarına uyguladıkları her türden şiddet ve cinayeti, renkli bir kumarhane kurgusu içine adeta saklayan “LoveGame”, toplumun sınır tanımazlığını sorguluyor. Maruz kalınan şiddetin cinsi pullarda, kurbanların yüzleri ise rulet tekerleğinde yeniden hayat buluyor. Bu ışıltının ardına saklanan trajik olaylar, gerçek yaşamlarda benzerine çokça rastladığımız gizlemeleri, örtbas etmeleri hatırlatıyor. Eser, İpek Duben’in başyapıtları arasında yer alıyor bana göre. (Meclis-i Mebusan Cd. No:31)