TUNCA ve Ferhat Özgür’ün sergileri ziyaretçilerin ufkunu genişletirken geçmişteki mirasın önemini vurguluyor.
Güncelliğini asla kaybetmeyen yapıtlar vardır; 70 yıl önce doğsa da aynı mesajı, bugün belki daha sert biçimde yüzümüze çarpar. George Orwell’in kült eseri Hayvan Çiftliği, başarılı sanatçılarımızdan Ferhat Özgür’ün solo sergisinin fikirsel dayanağını oluşturuyor. THE PILL’in evsahipliği yaptığı sergi, “Bütün hayvanlar eşittir. Ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir” alıntısının işaret ettiği meseleleri, hayvan figürlerinin ağzından iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir fabl yoluyla anlatıyor.
Etkileyici kurt ve koyun heykelleri
İçinde bulunduğumuz sosyo-kültürel ortamın çarpıklıklarına ironik bir direniş gibi nitelendirebileceğim sergide, çalışmaların kendi aralarındaki diyaloğunun yarattığı bütünsellikten çok etkilendim. Mekânı kuşatan büyük boyutlu kurt ve ona eşlik eden endişeli koyun heykelleri, çoğu kültürde karşımıza çıkan sembolik hikâyeleri aklıma getirdi. Ferhat Özgür ise bunların ötesinde bir yoruma kapı açarak bireysel ve toplumsal çelişkilerimizi su yüzüne çıkartıyor. Serginin başrolündeki enstalasyonların tedavülden kaldırılmış ahşap seçim sandıklarından üretilmiş olmaları, sanatçının giriştiği sorgulamaya ironik bir katman ekliyor. Böylece şair ve tarihçi Efe Murad’ın kaleminden çıkan “fabl”ı da sindirebiliyorsunuz. Özgür’ün tüm duvarı kaplayan kolaj çalışması ise doğa tahribatını hatırlatıyor. Sanatçı, sergisinde, tıpkı bir fabl gibi hayvanların gerçekleri tüm açıklığıyla dile getirmesinin yolunu açıyor. “Hayvan Çiftliği” bu fabldan ders çıkarmak isteyenleri bekliyor, 4 Kasım’a dek vaktiniz var.
Yaşanmış trajedilerin izinde
TUNCA, 2’nci Dünya Savaşı’nın en trajik olaylarının yaşandığı Auschwitz-Birkenau Toplama Kampları’nı gezerken çektiği fotoğrafları temel aldığı kişisel sergisinde, mimari işlev ve yapısal dönüşüm üzerinden tarih yazımına görsel bir alternatif sunuyor.
Başlığını, Avrupa’da Neandertal’lerin barınak inşa ettiği ilk tarih öncesi yerleşim olarak bilinen Terra Amata’dan alan sergide, sanatçının son dönemde ürettiği kağıt üzerine çizimleri ile heykellerini bir arada görmekten keyif aldım. Desen konusundaki yetkinliğine bu seride de tanık olduğumuz TUNCA, yapıtlarına salt biçimsel bir değer atfetmenin ötesinde her resminde farklı bir yaşanmışlığın izini sürüyor. Sergiyi küratoryal açıdan ileriye taşıyan, TUNCA’nın mekânı nesne statüsüne koyduğu enstalasyonu olmuş. Görsel özellikleri bakımından “ev” olarak nitelendirebileceğimiz yapıların anıtsal değerinin karşısına, tarihin işlevsizleştirdiği temsili bir duvar yerleştiren sanatçının yarattığı yalın ama derin kurguları oldukça başarılı buldum. “Terra Amata”, Galerist’te 14 Ekim’e kadar mutlaka görülmeli.