Cuma günü Garanti Bankası Anadolu sohbetlerine katılmak için Şanlıurfa’ya gittim. Komşu ülkeler ve bölge ekonomisi üzerine bir konuşma planlamıştım. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Küresel piyasalar yeniden çöktü. Mecburen krizi konuştuk.
Gazetelerde “Kara Cuma” demişler. Hoş, kararmayan gün de pek kalmadı. Kriz takvime hiç aldırmadan tüm şiddeti ile sürüyor. Özellikle volatilitede inanılmaz artışlar yaşanıyor. Örneğin yen-dolar paritesinde günlük değişim bir ara yüzde 5’e çıktı.
Mali krizi tetikleyen küresel dengesizliklerin düzelmesi sürecinin reel ekonomiye vereceği hasar giderek daha iyi anlaşılıyor. Her zaman olduğu gibi, Türkiye olayı daha çok kur hareketi üzerinden izliyor.
Türkiye’nin döviz kuru ile gergin ilişkisi tepkilere de yansır. TL değer kazanır, şikayet ederiz. TL’nin değeri sabit kalır, ne oluyor diye sorarız. Ama TL değer kaybedince de panikleriz. Bir türlü ara yolu bulamıyoruz velhasıl...
Gecikmiş bir hareket
Küresel krizi yakından izleyenleri meşgul eden soruların başında, mali fırtınanın ne zaman ve ne şekilde Türkiye’nin döviz piyasalarına bulaşacağı geliyordu. Sanırım “bulaşmaz” diyen pek yoktu. Zamanı ve şiddeti hakkında görüş ayrılıkları mevcuttu.
Ben de küresel mali krizin döviz kuru üzerinde baskı kurmasını kaçınılmaz görenler arasında yer alıyordum. Nitekim, son bir yıldır her fırsatta eski eğilimlerin kırıldığını, TL’nin mutlaka değer kaybedeceğini söyledim. Yıl sonu için doları 1.50 YTL tahmin ettim.
Ama zamanlamayı bir türlü ayarlayamadım. Yaz başında beklediğim dalga gelmedi. Eylül’e geciktirdim ama yine olmadı. Pes etmedim, Ekim’e taşıdım. Neyse bu kez tutturduk. Malum, bozuk saat bile günde iki kez zamanı doğru gösterirmiş...
Bu açıdan bakınca, son iki hafta içinde kurun yukarı gitmesinin gecikmiş bir hareket olduğu bile söylenebilir. Türkiye’nin krizin ilk kurbanları arasında yer almamasını nasıl açıklayabiliriz?
Şanlıurfa’da durumu çok iyi özetleyen bir soru geldi. “ABD nezle olunca biz zatüreden yatağa düşerdik. Şimdi ABD yüksek ateşle yatakta, biz ise daha yeni hapşırmaya başladık. Bu işte bir yanlışlık olmasın sakın!”
Üç temel neden
Cevabımda Türkiye ekonomisini düne kıyasla daha az kırılgan yapan nedenlerden üçünü vurguladım.
İlki ve en önemlisi 2000’den bu yana kararlı bir şekilde bütçe disiplininin tutturulmasıdır. Son beş yıldır reel kamu dengesi fazla vermektedir. O sayede kamu borcunun milli gelire oranı tehlikeli bölgenin altına inmiştir.
İkincisi bankacılık kesiminin çok daha sağlıklı olmasıdır. 2001’deki acılı tedavinin olumlu sonucudur. Bütçe disiplinin katkısı vardır. 2001 ve öncesinde yaşananlardan sektörün önemli dersler çıkardığı da açıktır.
Üçüncüsü enflasyonun tek haneye inmesidir. TL’ye nisbi güven getirmiştir. Yurtdışı kökenli kur hareketine yerlilerin katılmamasında çok önemli bir etkendir. Küresel krize yüksek enflasyonla yakalandığımızı bir an için düşünün...
Bütün bunlara rağmen fazla iyimserliğe kapılmamak gerekiyor. Mali piyasalarda “vur deyince öldür” eğilimi yüksektir. İngilizce “overshooting” deniyor. Borsa, faiz ve kur kolayca ekonominin temellerinden her iki yönde kopabilir. Önümüzde tatsız sürprizleri olabilir.
Yine döviz kuru
Haberin Devamı