İkinci çeyreğin düşük büyüme hızını değerlendirmeye devam etmeyi planlamıştım. Şu sıralarda evdeki hesap bir türlü çarşıya uymuyor. Geçen haftanın ikinci yarısında ABD mali piyasaları tekrar büyük bir çalkantı yaşadı. Halbuki tam bir hafta önce, yine Pazar günü, ABD Hazinesi iki ipotek devini kamulaştırmıştı.
Bu şekilde mali piyasaların rahatlayacağı, mali krizden çıkış yolunun gözüktüğü iddia edilmişti. Tam tersi oldu. Haftası dolmadan dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri (Lehman Biraderler) konkordato istedi. Diğeri (Merrill Lynch) benzer bir akıbetten Bank of Amerika tarafından satın alınarak kurtuldu.
Wall Street’in ünlü yatırım bankaları arasında mali krizin ilk kurbanı Bear Stearns olmuştu. Hazine desteği ile JP Morgan’a geçti. Böylece son bir yılda tarihten silinen yatırım bankası sayısı üçe yükseldi.
Yatırım bankalarının yükselişi
Piyasa ekonomisinde mali sistemin iki hayati işlevi vardır. En iyi bilineni aynı zamanda kronolojik olarak önce ortaya çıkmıştır: Bankacılık. Tasarruf yapanlar (mevduat) ile yatırım yapanlar (kredi) arasında aracılık yapar. İlkinden topladığını ikincilere verir.
Türkiye’de bugün bile mali sistem denince akla gelen işlev budur. Sermaye birikimi, ekonomik gelişme, kaynakların etkin kullanılması vs. pek çok açıdan fevkalade önemlidir. Vatandaşın mali sistemle yüz yüze geldiği kurumdur.
Mali sistemin ikinci işlevi daha az tanınır: Risklerin yönetimi. Geri planda farklı ekonomik aktörlerin farklı risk iştah ve algılamasına sahip olması yatar. Bu işlevi yüklenen sigortacılığın da tarihi neredeyse bankacılık kadar eskidir.
Yakın geçmişte bu ikili yapıda büyük bir dönüşüm yaşandı. Yatırım bankaları kredi ve risk yönetiminde giderek öne geçti. Bunların ayırdedici özelliği ise mevduat toplamadan kredi vermeleri ve sigortacılık yapmadan riski yönetmeleri idi.
Bir etken, riskin fiyatlandırılmasında bilgisayardan yararlanılmasıdır. Bu ise yeni ve çok karmaşık mali enstrümanların oluşturulmasına izin verdi. Nihayet likidite bolluğu (gevşek para politikaları) süreci destekledi.
Saadet zinciri kopunca
Daha önce de yazdık. Çin’in üretip tüketmemesi, ABD’nin ise tüketip üretmemesi ilginç bir “saadet zinciri” oluşturdu. Yatırım bankalarını hızla büyüttü. Yetenekli kadrolara inanılmaz maaş ve primler ödendi. Yüksek kârlar yazıldı. Her şey bir rüya gibiydi...
Neden yatırım bankaları? İki avantajları vardı. Bir: Yatırım bankaları kredi veriyordu ama mevduat bankaları gibi sermaye oranını korumak durumunda değillerdi. Risk yükleniyordu ama sigorta şirketleri gibi karşılık ayırmaları gerekmiyordu.
Sonra “saadet zinciri” koptu. Aniden karmaşık modellerin riski yanlış ölçtüğü, satılan enstrümanların karşılığının olmadığı, yüklenilen riske kıyasla özkaynakların yetersiz kaldığı vs. birbiri ardından ortaya çıktı. Bugünlere gelindi.
Bütün işaretler, mali piyasaların çalkantılı tarihinde ilginç bir dönemin daha sona erdiği yönündedir. Mali sistem yukarıda tanımlanan iki işlevini gerçekleştirmeye mutlaka devam edecektir. Ama yatırım bankalarının geleceği bana parlak gelmiyor.
Yatırım bankacılığı üstüne
Haberin Devamı