Son yazıda mali istikrara rağmen reel ekonomide dengesizliklerin oluşabildiğini gördük. Şöyle bitirdik: “Enflasyon, faiz, borsa vs. mali göstergeler iyi; ama büyüme yavaş, işsizlik yüksek, dış açık büyük! Bu denge sürdürülebilir mi?”
Soru böyle vazedilince cevap “Hayır, sürdürülemez” oluyor. İktisat bilgisi gerekmez. Biraz sağduyu, tarihe ve siyasete biraz aşinalık yeterlidir. Söz konusu reel dengesizlikleri taşımanın sınırı vardır. Düzeltme mekanizmaları devreye girer.
İlki siyasidir. Popülist söylemler için düşük büyüme ve yüksek işsizlik ideal ortamı sağlar. Hem iktidar hem muhalefet etkilenir. Bütçe disiplinini sürdürmek zorlaşır. Biraz argo olacak ama, yüksek işsizlik daima mali istikrarı döver.
Diğeri ekonomiktir. Dış açığın finansörleri tedirginleşir. Onların gözünde düşük büyüme ve yüksek işsizlik istikrarsızlık göstergeleridir. Popülizm riski artmıştır. Döviz piyasaları kıpırdar. Yani dış açık da mali istikrarı döver.
Reel dengesizlikler
Biraz açalım. Söylenenler bize mali istikrarın tek başına fazla anlam taşımayabileceğini, yani bazı kesimlerin iddia ettiği kadar öncelik taşıyan bir iktisat politikası hedefi olmadığını gösteriyor.
Nedenlerden birine geçen yazıda işaret edildi. Mali istikrar hızlı büyüme için gerekli koşuldur ama yeterli koşul değildir. Başka türlü söyleyelim. Mali istikrara rağmen reel ekonomik dengesizlikler oluşabilir. Hatta, bunlar mali istikrarın sonucu bile olabilir.
Örneği Türkiye’den verebiliriz. 2000’lerde toplum büyük fedakârlık etti. Bütçede inanılmaz faiz-dışı fazlaları ve reformları kabullendi. Mali istikrar tesis edildi. Eski kırılganlıklar kalmadı. Türkiye küresel krizi bile mali çalkantısız göğüsledi.
Ama aynı anda bir başka dinamik daha çalıştı. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikaları TL’ye aşırı değer kazandırdı. Literatürdeki “Hollanda sendromunu” anımsatıyor. Bütçe başarısı ile eşanlı olarak dış denge bozuldu.
Demek ki, istikrar kavramını mali göstergelerle sınırlamak yetersiz, hatta yanlıştır. Mutlaka reel ekonomideki dengesizlikleri de kapsamalıdır. Bu yapılmadığı takdirde mali istikrarın kendisi de tehlikeye girebilecektir.
Politika ezberi bozuldu
Yakın gelecek açısından, yukarıdaki analizin iktisat politikası çıkarsamaları çok önemlidir. Çünkü, gelinen noktanın kamuoyu ve politika yapıcılar tarafından tam kavranmadığını gösteren çok sayıda işaret vardır.
Daha açık söyleyelim. Türkiye’de iktisat politikası hedef ve araçlarının nispeten kolay belirlendiği dönem bitmiştir. Mali kesimin de pek sevdiği muhafazakâr politika ezberi “Bütçeyi kıs, faizi yükselt ” şeklindedir. Bugün hiçbir anlamı kalmamıştır.
Hatta, kısa dönemde amaçlananın tam tersi sonuç vermesi, sorunları büsbütün ağırlaştırması söz konusudur. Diyelim ki yapıldı. Ne olur? TL daha da değer kazanır, büyüme büsbütün yavaşlar, işsizlik artışa geçer...
Muhafazakâr anlayışın her derde deva bir ezberi daha var: “Yapısal reform.” Hâlbuki sonuçları benzerdir. Ekonominin kritik makro fiyatı döviz kuru sürdürülebilir istikrarla çeliştiği sürece, yapısal reformun etkisi mikro düzeyle sınırlı kalır.
Bir okuyucum itiraz ediyor: “Devam edeceğim lafından sıkıldım, sonuca gel” diyor. Haklı. Ama ben de haklıyım; zor sorular uzun cevap istiyor. Yani devam edeceğim.
Sürdürülebilir istikrar
Haberin Devamı