Seçim sonuçlarını değerlendiriyoruz. Geçen yazıda AKP’nin oy oranını yüzde 47’ye yükseltmesinde ekonominin katkısına baktık. Bugün aynı konuya devam edeceğiz. Seçim sonuçlarının ekonomiye etkisini daha sonra ele alacağız.
AKP’nin seçim başarısını askerin darbe tehdidine vatandaşın tepkisi ile açıklayabilir miyiz? Bu görüşe tam katılmadık. Ekonomi önemlidir dedik. Örneğin çalkantılı bir ekonomik ortamda askerin tavrına rağmen seçim sonucunun çok farklı çıkabileceğini söyledik.
Seçim başarısında iki temel ekonomik nedeni vurguladık. Bir: Erdoğan hükümeti ekonomiyi yakın geçmişin tüm hükümetlerinden daha iyi yönetmiştir. İki: Muhalefet partileri, özellikle CHP ekonomik konularda çok zayıf kalmıştır.
Hepsi bu kadar mı? Elbette değil. Örneğin hükümetin kontrolü dışındaki faktörler ekonominin gidişatını belirleyebilir. Ya da partiler arasında ekonomiye genel bakış açısından köklü farklar olabilir. Bugün bu konuları açmak istiyorum.
Dış koşulların etkisi
Erdoğan Hükümeti çok önemli siyasi ve ekonomik avantajlarla işe başladı. Siyasi açıdan, daha önceki on yıldan en belirgin fark, hükümette tek partinin olmasıdır. Geçmiş koalisyonların sorunları biliniyor. Tek parti hükümeti hızlı ve tutarlı icraat olanağını verdi.
Şubat 2001’de başlayan mali kriz de Erdoğan Hükümeti’nin başlangıç koşullarını çok avantajlı kıldı. Kriz ve sonrasında oluşan panik ortamı, başta döviz kuru, bir dizi göstergenin Türkiye ekonomisinin gerçeklerinden kopmasına yol açtı.
2002’de tam ekonomi toparlanmaya başlarken Ecevit Hükümeti’nin basiretsizliği devreye girdi. Erken seçim toparlanma dönemini altın tepsi içinde AKP’ye ikram etti. Siyasette şans bu olmalı: Faturayı birileri ödüyor ama nimetlerinden yararlanmak size düşüyor.
Daha bitmedi. Erdoğan Hükümeti’nin son yılları ise dünya mali piyasalarının kelimenin tam anlamı ile coştuğu bir döneme rastgeldi. Artan küresel likidite ile birlikte risk iştahı görülmemiş düzeylere tırmandı. Türkiye’ye oluk gibi dış kaynak akmaya başladı.
Nüanslar önemlidir. Erdoğan Hükümeti’nin ekonomik icraat karnesi tereddütsüz iyidir. Ancak seçmeni olumlu etkileyen faktörler arasında yukarıda özetlediğim dış koşulların da payı büyüktür. Ayrıntılarına ileride geri dönmek istiyorum.
Dünyaya açılma
Gelelim muhalefete. Seçim sonuçları, analizi CHP ve MHP ile sınırlayabileceğimizi gösteriyor. Zaten seçim öncesinde yakınlaştıklarını kendileri de kabul ediyorlardı. Küreselleşme karşıtlığı dolayısı ile içe kapanmaya sıcak bakan bir vizyonda birleşiyorlardı.
2007 seçimlerinde partilerin Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesi konusundaki tavırlarının seçmen tercihlerinde önemli olduğu kanısındayım. Seçmenin elinde somut bir ölçü de mevcuttu: AB üyeliğine yaklaşım.
Olay çok basittir. CHP-MHP muhalefetinin milliyetçi söylemi sokaktaki vatandaşı ekonomik açıdan tedirgin etti. Yani AB’den kopmanın içerdiği ekonomik belirsizlik ve muhtemel sorunlar onu korkuttu. Bu anlamda statükoyu (AB’yi) savunan AKP’yi daha cazip kıldı.
Seçim sonuçları ve ekonomi (2)
Haberin Devamı