Küresel piyasalar çabuk sakinleşti. Emtia fiyatlarında dün fazla hareket yoktu. Ama piyasaların ezeli ve ebedi sorusu hâlâ cevapsızdır. Geçici bir dalgalanma mı? Yoksa şişen balonun patladığının işareti mi? Bilen buraya gelsin.
The Economist’in Türkiye yazısını benden önce sınıf arkadaşım, eski dekanım, Ekodiyalog ortağım Taner Berksoy değerlendirdi. Dün okudunuz. Aynı gelenekten geliyoruz. Analizine katılıyorum. Ayrıntılarda itiraz hakkım mahfuzdur.
Sanayi üretimi mart sonuçları TÜİK tarafından yayınlandı. İlk çeyrekte sanayi üretim artışı yüzde 14,2 oldu. İlk çeyrekte hızlı büyüme demek. Ancak takvim ve mevsim etkisi temizlenince küçük bir düşüş görülüyor. Yavaşlama işaretidir.
Faiz tartışmasına girdik
Ege Cansen’in pası beni de Başbakan’ın başlattığı reel faiz tartışmasına çekti. İki nedenle önemsiyorum. Bir: Dış açıkla büyüme modelinin gerisinde geçmiş yüksek faiz politikaları yatıyor. İki: Bankacılık lobisi düşük faize direniyor.
Dolayısı ile yaygın ezberlere karşı çıkma ihtiyacı duyuyorum. En iyi bilineni enflasyon, büyüme ve reel faiz arasında kurulan ilişkidir. Mantık şöyledir: Hızlı büyüme enflasyonu artırır; yüksek reel faiz ise büyümeyi yavaşlatır.
Geçen yazım yüksek enflasyon ortamında bu mekanizmanın çalışmadığı gözlemi ile bitti. Yüksek enflasyonla yüksek reel faiz arasındaki ilişkiyi kabul ettim. Ama yüksek enflasyon ortamında yüksek reel faize rağmen hızlı büyüme sürer dedim.
Sizleri teori ile sıkmayacağım. Onun yerine üç kritik değişkenin, yani büyüme hızı, reel faiz ve enflasyonun son sekiz yılda seyrine bakacağım. Yakın geçmişi hatırlatma işlevi de var.
Büyüme ve enflasyon TÜİK’in verileridir. Piyasanın elindeki TL tahvillerinin gerçekleşen faizini ise Hazine her ay hesaplıyor. 2003 sonrasının grafiği aşağıda yer alıyor. Dikkat: Çubukla gösterilen büyüme hızı sağ eksendedir.
Karmaşık ilişkiler
Grafikte ilk göze çarpan 2003-2008 arasında reel faizin yüzde 10’un üzerinde kalmasıdır. Reel faizde zirve 2003’tür: Yüzde 26. 2009’da ağır resesyona rağmen yüzde 6,2’ye iniyor. Ancak 2010’da yüzde 1,6’ya düşüyor.
İkincisi enflasyonla reel faizin birbirine çok yakın seyretmesidir. Grafik nedenselliğin yönünü açıklamıyor. Sadece beraber davrandıklarını gösteriyor. Çevrisellik sözcüğü ile bunu kastediyoruz.
Üçüncüsü; büyüme, faiz ve enflasyon arasında anlamlı bir ilişki gözükmüyor. Örneğin 2004’te reel faiz çok yüksek: Yüzde 17,1. Fakat büyüme yüzde 9,4’le rekor kırıyor. Enflasyon ise 15 puan düşüyor.
Son iki yıl da aynı ölçüde çarpıcıdır. 2009’da ekonomi küçülürken reel faiz yüzde 6,2 ama 2010’da hızla toparlanırken reel faiz yüzde 1,6. Üstelik 2010’da enflasyon da bir gıdım düşüyor.
Son gözlem: Reel faiz ve enflasyonda uzun dönemli eğilimlerin yönü çok açıktır. İkisi de net şekilde geriliyor. Türkiye ekonomisinin bu dönemde gerçekleştirdiği yapısal dönüşümün en kritik göstergelerinden biridir.
Reel faiz, enflasyon ve büyüme
Haberin Devamı