Türkiye gerçekten sürprizler ülkesi. Sözcüğü sadece olumsuz anlamı ile kullanmıyorum. Tam tersine, sık sık, hiç beklenmedik şekilde, olumlu gelişmelerle karşılaşabiliyoruz.
Son örneği geçen hafta mali piyasalarda yaşandı. Cuma günü dolar 1.31 YTL, euro 1.77 YTL düzeyini gördü. Döviz sepetine göre TL’de bir haftalık değer artışı yüzde 1’i, bir aylığı ise yüzde 4’ü buldu. Kısmen paritenin de etkisi ile dolar Mayıs 2006 türbülansı öncesinin altına indi.
“Ne var bunda şaşacak, yıllardır hep böyle olmuyor mu?” diyebilirsiniz. Evet ama geçmişle önemli bir fark var. Son ay, özellikle son hafta çok gergin bir siyasi ortam içinde geçti. Üstelik, yakın gelecekte ortamın yumuşayacağına dair neredeyse hiç işaret de yok.
İki farklı tavır
Mali piyasalardaki olumlu havanın tümü ile yurtdışından kaynaklandığı biliniyor. Daha açık söyleyelim. TL değer kazanıyor çünkü yabancılar TL varlık almak için döviz bozduruyor.
Yabancıları TL’ye meraklı kılan nedenleri araştırırken iki süreci ayırdetmek gerekiyor. Biri dünya mali piyasalarının genel koşulları. Bunlar Türkiye’nin denetimi dışında kalıyor. ABD, Japonya, AB, Çin, vs. büyük ekonomilerin iktisat politikaları tarafından belirleniyor. Son dönemde dışarıda çok olumlu bir hava esiyor.
Bizi ilgilendiren ikincisi, yani Türkiye’nin özel koşulları. Bunu da ikiye ayırabiliriz. Reel faizlerin hala çok yüksek seyretmesinin yabancılar için önemli bir cazibe unsuru olduğunu biliyoruz.
Madalyonun öbür yüzünde ise Türkiye’nin siyasi rejim sorunları ve riskleri yer alıyor: tırmanan siyasi kutuplaşma, seçilemeyen Cumhurbaşkanı, askeri darbe tehdidi, Irak’a müdahale, seçim belirsizliği, vs.
Bu noktada yerlilerle yabancıların tavrı farklılaşıyor. Yerliler siyasi sorunları ciddiye alıyor ve tedirgin oluyor. Buna karşılık, kur, faiz, vs. mali göstergelerin seyrinden yabancıların bunları önemsemediği sonucuna varıyoruz.
Nasıl okumalı?
Neden acaba? Aklıma çok sayıda hipotez geliyor. Ama sadece önemli gördüğüm ikisi üstünde duracağım. İlki iyimser tefsirdir. Yabancılar dışarıdan baktıkları için Türkiye’nin genel eğilimlerine daha gerçekçi yaklaşıyorlar. Dolayısı ile gerginliğin kısa dönemli olduğunu, uzun dönemde Türkiye’nin olumlu gelişme çizgisini sürdüreceğini düşünüyorlar.
İkincisi karamsar tefsirdir. Mali piyasaların gerçekten kopuk yapay balonlar yaratmak adetleridir. Kindelberger’in “Cinnet, Panik ve Çöküş” (İstanbul Bilgi Üniversitesi yay. 2007) kitabını geçen hafta önermiştim. Yani bu da bir balondur ve patlayacaktır.
İşte size bir bilmece. Acaba uluslararası mali piyasa oyuncuları Türkiye siyasetini doğru mu okuyor? Yoksa büyük bir yanılgıya mı düşüyorlar? Sanırım kısa sürede cevabını öğreneceğiz.
Piyasalar ve siyaset
Haberin Devamı