Başkanlık sistemi tartışmasına katılmalı mıyım? Bir türlü karar veremedim. Arşive baktım. İlk köşe yazılarımdan itibaren başkanlık sisteminden yana tavır almışım. Sadece 1995-98 arasında üç kez konuyu başlığa taşımışım.
Dikkatinizi çekerim. Bu yazılar AKP öncesine, Necmettin Erbakan ve Refah Partisi dönemine aittir. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan ayrıldığı döneme denk geldiğini sanıyorum.
Temsili demokrasinin özünde bir dizi hayati ödünleşme yatar. Bir bölümü temsilde hakkaniyet ile yürütmenin etkinliği arasında kurulacak dengelerdir. Diğeri yargı bağımsızlığını toplumun temsili ile bağdaştırmaktır.
Aslında mükemmel çözüm yoktur. Benim için optimal sistem bellidir. Bir: Yasama için iki turlu dar bölge. İki: Yürütme için doğrudan (iki turlu) seçim. İkisini de anayasada görmek isterim. Not: Bunlar kesinleşmeden yargıyı konuşmak zordur.
İki taşla iki kuş
Bu kez Para Politikası Kurulu (PPK) kararı piyasa beklentilerine biraz daha yakın geldi. Sürpriz diyemeyiz. Merkez Bankası geçen ay başlattığı tavrı sürdürdü. Şubatın gelişi ocaktan belli olurmuş.
Gösterge faiz yüzde 5,5’ta sabit kaldı. Ama faiz koridoru 0.25 puan aşağıya çekildi. Böylece borçlanma faizi yüzde 4,5’a, fonlama faizi yüzde 8,5’a indi. Faiz koridorunun genişliği (4 puan) değişmedi.
Aynı anda TL ve döviz mevduat için karşılık oranlarında küçük bir artış yaptı. Ama rezerv opsiyon katsayılarına dokunmadı. Bu yoldan sistemden toplam 3 milyar TL karşılığı TL, dolar ve altın çekilmesini öngörüyor.
Olaya bakışımı geçen ay yazdım. Merkez Bankası iki taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. Kuşlardan biri döviz kurudur. TL’nin son dönemde değer kazanması dış açıkta düzeltmeyi riske atıyor. O nedenle TL’nin cazibesini azaltmak için faiz koridoru aşağı çekiliyor.
Diğeri kredilerin artış hızıdır. Özel tüketim harcamalarında hızlı büyüme de makro dengeleri bozuyor. Geleneksel araç faizi yükseltmektir. Ama mevcut konjonktürde ters tepiyor. Geriye karşılık oranlarını kullanarak kredi maliyetlerini artırmak kalıyor.
Etkisi sınırlı
Para politikasında faiz dışı araçların kullanılması tartışma konusudur. Küresel kriz öncesinde ekonomik istikrar için faizin tek başına yeterli olduğu düşünülüyordu. Kriz ve sonrası bu ezberi deldi. Ama fikir birliği sağlanamadı.
Benim tavrım biliniyor. TL’nin değer kazanmasını engellemek için özel bir çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda uygulanan politikayı destekliyorum. Hedefleri ve kullanılan araçları makul ve tutarlı buluyorum.
Ancak zamanlama ve dozajına itirazım var. Döviz kurunun yönü yaz aylarında belirginleşti. Faizleri bu düzeye ekimde indirilebilirdi. Tedbirli davranmak adına hem geç hem düşük dozlu tutuldu. Etkisini sınırlıyor.
Bu politika tavrının büyüme açısından çıkarsamaları nelerdir? Kapsamlı bir konjonktür analizi gerektiriyor. İlkbaharı bekliyorum.
Para politikasında ne oluyor?
Haberin Devamı