Ekonomi gündeminin zirvesine gene para politikası yerleşti. Dün gazeteler para politikasına asgari tam sayfa ayırdı. Merkez Bankası yönetiminin boy boy resimleri çıktı. Köşelerde kararlar tefsir edildi.
“Yetti artık hoca, sen de mi!” diyeceksiniz. Türkiye’de para politikasına bu kadar önem verilmesini yadırgayan çoktur. Mali kesimi ilgilendirdiği düşünülür. İşsizlik, gelir dağılımı, büyüme, dış denge, vs. esas reel ekonomik sorunlarla bağları küçümsenir.
Halbuki “kazın ayağı” hiç de öyle değildir. Çünkü para politikası bir piyasa ekonomisinin en kritik iki makro fiyatından birini doğrudan (faiz) diğerini dolaylı (döviz) belirler. Yani reel ekonomik sorunların üreten çerçevenin merkezine oturur.
Dış açık “yapısal” mı?
Herkesin şikayet ettiği dış açığa bakalım. Temel nedenin aşırı değerli TL ve özel tüketim harcamalarındaki hızlı artış olduğunu sanırım “sağır sultan” bile duydu. Ama açıklanmasına gelince işler karışır. En sık rastlanan yöntem sorunun “yapısal” ilan edilmesidir.
Türkiye’de “yapısal” adeta sihirli bir sözcüktür. İşlevi serinkanlı analizi engellemek, bu arada esas sorumluyu gizlemektir. Sayesinde tartışma eğitimden hukuk sistemine, kayıtdışından dolaylı vergilere, bambaşka alanlara yönelir. Para politikası unutulur.
“Yapısal” ne demek? Aşırı değerli TL’yi ve aniden patlayan tüketimi Türkiye’nin hangi doğal/kültürel/kurumsal özellikleri açıklar? Genetik mi? İslam dini mi? Genç nüfus mu? Demokrasi mi? Eğitim düzeyi mi?
Bunlar önemsiz demiyorum. Hiç süphesiz, “yapısal” sıfatı ile kastedilen özellikler uzun dönemde ekonominin performansında çok etkilidir. Ancak konjonktüre, yani kısa dönem gidişatına etkileri yok denecek kadar azdır.
Kısa döneme para politikası hükmeder. Olayın özü çok basittir. Aşırı değerli TL ve patlayan tüketim, daima ve her yerde, uygulanan para politikası ile iç ve dış koşullar/temeller arasındaki uyumsuzluğu yansıtır. Nokta.
Döviz kurundan al haberi
Son dönemin gelişmeleri bu analizi doğruluyor. Merkez Bankası dış açıkla mücadele etmek için para politikası bileşimini değiştirdi. Aynı anda faizi indirirken para arzını kısıtladı. “Düşük faizle sıkı para politikası” dedik.
Yeni politika bazı ezberleri bozdu, çıkarları zedeledi. Gürültülü itirazlara aldanmayın. Şimdiden görünmeye başlayan sonuçları para politikasının dış açığa karşı ne kadar etkili olduğuna somut kanıttır.
“Yarım dolar+yarım euro” döviz sepeti bazında kura bakalım. Bayram öncesi, 10 Kasım’da, sepet 1.68 TL ile 2010’un en düşük değerine gerilemişti (dolar 1.41 TL; euro 1.94 TL). Dün ise 1.87 TL ’ye yükseldi (dolar 1.58 TL; euro 2.16 TL).
Yani TL iki buçuk ayda yüzde 11.5 değer kaybetti. Geçen yazıda da göstermeye çalıştım. Kurun bugün geldiği düzey 2009’daki zirveye çok yakındır. Yeni politikanın tetiklediği kur hareketi dış açığa kesinlikle olumlu katkı yapacaktır. Niyetim 2011’in ilk Enflasyon Raporu’nu tanıtmaktı. Laf başka yerlere gitti. Gelecek yazıya kaldı.
Para politikası ve dış açık
Haberin Devamı