Kendime makro iktisatçı diyebilirim. Uzun süredir makro göstergeleri yakından izliyorum. Konjonktüre kafa yoruyorum. Ekonominin gidişatı hakkında tahminler yapıyorum. Esas ilgi alanım doğallıkla Türkiye ama dünyayı da yakından izlemeye çalışıyorum. Doğrusu ya, geçen hafta beni de sarstı. Gece yarıları New York Borsası’nı kapattım. Sabahları erken kalkıp Asya borsalarını kontrol ettim. Okulda bir gözüm sürekli Avrupa’da oldu. Galiba ilk kez gelen bütün raporları okudum. Ne haftaydı! Borsalar zincirleme çöküşler yaşadı. Daha da önemlisi, gün içindeki hareketliliği ölçen volatilite endeksleri rekor düzeylere tırmandı. Para piyasalarında faizler başını alıp gitti.
Kendi kendime sormadan edemiyorum. Bir hafta önce biri bana bunların olacağını söylese ciddiye alır mıydım? Evet demekte zorlanıyorum. Herhalde “Amma karamsar adam, felaket senaryoları yazıyor” diye düşünürdüm.
Panik başladı
Mali piyasalarda psikolojik etkenlerin yeri çok farklıdır. Zaten bu piyasalar özünde beklenti alıp satarlar. Üstüne yapıları oyuncuların beraberce davranmalarına müsaittir. Kütle içgüdüsü denir.
Mali piyasa dalgalanmalarını çok ani, sert ve derin kılan nedenlerin başında insan psikolojisine bu bağımlılık gelir. Mali piyasalarda çalışanlar bunun farkındadır. Örneğin yayınlanan bir verinin kendisini değil beklentilere etkisini tartmaya çalışırlar.
Dolayısı ile mali piyasaların iç işleyişlerinden kaynaklanan ilginç bir çevriselliği vardır. İşler iyi giderken beklentiler de olumlu olur. Olumlu hava varlık talebine yansır. Varlık fiyatlarının yükselmesi beklentilerin gerçekleşmesi demektir. Başa dönülür.
Ancak, aynı mekanizma tersine de çalışır. İşler kötü gitmeye başlayınca beklentiler bozulur. Varlık piyasalarında talep kaybolur. Varlık fiyatları düştükçe beklentiler daha da kötüleşir. Sonra bir gün aniden korkular paniğe dönüşür. Piyasalar erimeye başlar.
Hangi gün? Maalesef onu öngörmek imkansız denecek kadar zordur. Paniğin ne zaman başlayacağını, hangi olay tarafından tetikleneceğini kestirmek olanaksızdır. Ama bu sonucu değiştirmez. Öngörememiş olsak bile paniği görünce hemen tanırız.
Çöküşe geldik mi?
2007 ilkbaharından bu yana Kindelberger’in “Cinnet, Panik ve Çöküş: Mali Krizlerin Tarihi” (Bilgi Üniversitesi Yay. İstanbul 2007) kitabına her fırsatta atıf yapıyoruz. Okunmasını hararetle öneriyoruz.
ABD’de bir yıl önce kopan “büyük saadet zincirinin” gerçek bir cinnete tekabül ettiği şimdi biliniyor. O kredilerin, türev kağıtların, sigorta poliçelerinin, vs. alınıp satılabilmesini başka türlü açıklayamayız.
Kamu otoriteleri bir yıldır ikinci aşamaya geçişi yani paniği engellemeye çalıştılar. Para bastılar, banka kurtardılar, bütçe açığı verdiler, mevduat garantisini artırdılar, vs. Güçlerinin yetmediği geçen hafta ortaya çıktı. Paniği sadece geciktirebilmişler.
Hayati sorulara geldik. Üçüncü ve son aşamaya aşamaya geçtik mi? Çöküş süreci başladı mı? Dünya ekonomisinde yıllar sürecek derin bir bunalım artık kaçınılmaz mıdır? Bu açıdan çok kritik bir başka haftaya giriyoruz.
Müthiş bir hafta geçti
Haberin Devamı