Dört gündür küresel piyasalar papatya falı açıyor: Kurtaracak, kurtarmayacak, kurtaracak... Zaman da iyice daraldı. Cuma akşamı Kongre seçim tatiline giriyor. Türkiye saati ile bu gece yarısına kadar bu iş öyle ya da böyle bitecek gibi duruyor.
Böyle durumlarda hocalık içgüdülerim öne çıkar. Birkaç gündür bu karmaşık olayı iktisatçı olmayanların da anlayacağı şekilde basitleştirmenin yollarını arıyorum. Sonunda denemeye karar verdim.
Başlangıç noktası, ABD’de vatandaşın olağan geliri ile satın alabileceğinden daha fazla konut inşa edilmesidir. Mali sistem devreye giriyor. Konutlar satılıyor. Ama parasını satın alanlar yerine bankalar ödüyor. Hoş bir “saadet zinciri” bu şekilde kuruluyor.
Derken bir gün konutları satın alanların küçümsenmeyecek bölümünün bankaya borçlarını ödeme gücüne sahip olmadıkları anlaşılıyor. Hikâyenin özü budur. Ayrıntılarda kaybolmamak gerekiyor.
Zararın bölüşümü
Bu konutlar fizik olarak var. İktisat dili ile, kullanım değeri yaratılmış. Üretiminde kaynak kullanılmış ve bedeli ödenmiş. Ama konutları satın alan yok. Mübadele değeri oluşmuyor. Kimse oturmuyor. Bu ise kaynakların boşa gittiği anlamına geliyor.
Ekonominin bütünü açısından bakalım. Konutların üretiminde kullanılan kaynaklar kayıptır. Daha açık söyleyelim. Kullanılmayan konuta harcanan kaynak geri gelemez. Ülke servetinin o bölümü yok olmuştur. Ortada reel bir kayıp vardır.
Şimdi yeni bir soru ile karşılaşıyoruz. Ülkenin servet kaybı ABD vatandaşları arasında nasıl bölüşülecek? Piyasa ekonomisinde kural, zararın riski alan üstünde kalmasıdır. Bu bağlamda zararı mali sistemin yüklenmesi gerekiyor.
İşte bu noktada işler feci halde karışıyor. Çünkü mali sistemin çok ilginç bir iç mantığı var. Kendi kaynağı azaldıkça ekonomiye kullandırdığı kaynakları kısmak zorunda kalıyor. Böylece eski “saadet zinciri” yeni bir “felaket döngüsüne” dönüşüyor.
Kredi hacminde daralma talebi ve üretimi vuruyor. Bir yanda konut talebi düşüyor. Öte yanda diğer sektörlerde iflaslar ve batık krediler yaygınlaşıyor. Bu ise mali kesimin zararını tekrar yükseltiyor. Böyle sürüyor.
Politika açmazı
Politika açmazı çok açıktır. Kaybolmuş serveti mali kesim öderse ülke daha çok servet ve gelir kaybedecek. Ödememesi ise kamu ahlakı ve piyasa ilkeleri ile çelişiyor. Özdeyişteki gibi, “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal...”
Bazı dersler çıkartabiliriz. Esas çözüm, en baştan “saadet zincirinin” oluşmasını engellemektir. Mali kesimin iyi denetlenmesi (regülasyon) gerekir. Ancak varlık balonlarına izin vermemek para politikasının da sorumluluğudur. Son bir gözlem yapalım. “Saadet zinciri” ABD’nin dev dış açığının da esas nedenidir. Bugün ise sorunu ağırlaştırmaktadır. Örneğin kaybolan servetin bir bölümü yabancıların üstünde kalabilirdi. Dış kaynak bağımlılığı buna izin vermiyor. Türkiye bunu iyi biliyor.
Krizin basit hikâyesi
Haberin Devamı