Türkiye ekonomisi çok parlak bir görüntü veriyor. Üretim artıyor, işsizlik geriliyor, enflasyon ve faiz düşük, bütçe açığı ve kamu borcu sorunu yok, vs. Ama resmin gerisinde ciddi bir makro dengesizlik yatıyor. Dış açık rekor hızla artıyor.
Dengesizliği kim, nasıl ve ne zaman düzeltecek? Bu soruya cevap aramaya başladık. Sert (çalkantılı) yada yumuşak (intizamlı) düzeltmeyi ayırdettik. Mali piyasalarla Merkez Bankası arasında değişen güç dengesini saptadık.
Ekonomide dengesizlik insan vücudunda hastalık gibidir. Başarılı tedavinin önkoşulu doğru teşhistir. Tıpta yanlış teşhis hastayı öldürür. Ekonomiler ölmez. Ancak düzeltme sürecinin kısa ve uzun dönem maliyetleri yükselir.
O nedenle düzeltme analizlerinde öncelik daima makro dengesizliği yaratan mekanizmaların anlaşılmasında verilir. Ben de öyle yapıyorum. Mevcut konjonktürün ana belirleyicilerine bakıyorum.
Üç ayaklı süreç
Konjonktür sözcüğü birbirinden nisbeten bağımsız olayların üstüste gelmesini kasdeder. Türkiye ekonomisinin bugünkü gidişatına bakınca, üç ayak üzerinde durduğunu görüyoruz. Önem sırasına göre bakalım.
İlki reel kesimdir. Özel tüketim ve yatırım harcamaları milli gelirden daha hızlı artıyor. Yani vatandaş ekonomiye güveniyor. Gelecekte ödeme sıkıntısına düşmeyi beklemiyor. Süreci başlatan budur. Kritiktir.
İkincisi bankacılık sistemidir. Belirleyici olan sektör içinde sertleşen rekabettir. Bankalar özel kesimden gelen kredi talebini geri çevirmiyor. Krediyi veriyor. Kendinin ve borçlunun bilançosunda biriken riskleri kabulleniyor.
Diğeri küresel mali piyasalardır. Küresel krizle mücadele amaçlı bol likidite kendine getiri arıyor. TL varlıklarına yöneliyor. Riskleri makul buluyor. Böylece doğrudan ve dolaylı şekilde bankacılık sistemini fonluyor.
Piyasa ekonomisinde büyüme çevriseldir. Vatandaş harcayınca büyüme hızlanır. İşsizlik geriler. Cüzdanı dolan, işine güvenen vatandaşın morali yükselir. Harcamasını arttırır. Böyle gider.
İki dolaylı etken
Bu süreçte nedenselliğin yönü açıktır. “Tavuk-yumurta” açmazı yoktur. Sermaye girişi pasiftir. Aktif olan kredi talebidir. Vatandaş harcamayınca diğer ikisi denklemden düşer. Yakın geçmişten örneği çoktur. Onu bankalar izler. Sermaye girişi sondadır
Sermaye girişinin etkisi döviz kuru üzerinden yani dolaylıdır. TL değer kazanınca iç piyasaya üretim yapan kesimlerin hem reel geliri hem dövizle hesaplanan serveti yükselir. Güven duygusu ve harcama arzusu artar.
Bu arada, sıkı maliye politikasının da benzer etki yaptığını hatırlatalım. Bütçe disiplini ve düşük kamu borcu kamu kökenli istikrarsızlık riskini azaltır. Vatandaşın morali düzelir. Gelirinin üzerinde harcamaktan daha az tedirgin olur.
Yukarıdaki analiz üç muhtemel düzeltme tipine işaret ediyor. Vatandaş harcamayı keser. Bankalar kredi vermez. Dışarısı fonlamaz. Hangisi önce olabilir? Sonuçları nedir? İktisat politikası nasıl müdahale edebilir? Devam edeceğim.
Konjonktürün anatomisi
Haberin Devamı