Keynesyen politika ve küreselleşme

Haberin Devamı

2008’in son yazılarını tüm krizlerin ağababasına ayırdık. Önce küresel ekonomide biriken büyük reel dengesizliğe teşhis koyduk. ABD-Çin örneğini kullanarak ürettiğinden fazla tüketen ülkelerle tükettiğinden fazla üreten ülkelerin karşılıklı bağımlılığını saptadık. Sonra reel dengesizliğin nasıl düzeleceğini tanımladık. Tüketim-üretim oranının dış açık veren ülkelerde (ABD) düşmesi, dış fazla veren ülkelerde (Çin) artması gerekiyor. Fiili süreci uygulanacak iktisat politikaları kümesi belirliyor. Böylece çok kritik bir soruya geliyoruz. Küresel düzeltme zorunlu mudur? Yani ABD ve Çin’in üretim-tüketim dengesizliğini bundan sonra da sürdürmelerini sağlayacak iktisat politikası kümesi olamaz mı? Varsa başarı şansı nedir?

Keynes’in intikamı

Düne kadar reel dengesizliğin üretiminde başrolü ABD mali kesimi üstlenmişti. Çin ABD devlet tahvilleri biriktiyor, ABD mali kuruluşları ise Çin’den gelen dolarlarla özel kesime kredi veriyordu. “Saadet zincirini” bu mekanizma çalıştırıyordu.

2008 krizi ABD mali kesimine ölümcül bir darbe vurdu. Mekanizma tersine dönünce mali kuruluşların özkaynakları eridi. Özel kesim bilançoları hızla küçüldü. Zararları yüklenen Merkez Bankası ve Hazine’nin bilançoları aynı hızla genişledi.

Dolayısı ile özel kesimin mevcut dengesizliği sürdürecek gücü kalmadı. Ne olacak? Sanırım tahmin ettiniz. Devlet tüketim ve yatırım harcamalarını artırır. Özel kesimin bıraktığı talep boşluğunu bütçe açıkları doldurur.

Yeni mekanizmada Çin’le ilişki de sadeleşiyor. ABD bütçe açığı veriyor; çıkardığı tahvilleri Çin biriktiriyor. Mali kesim devreden çıkıyor. Neticede ABD ürettiğinden fazla tüketmeye, Çin tükettiğinden fazla üretmeye devam ediyor. Küresel büyüme sürüyor.

Ne oluyor? ABD talep yetersizliğini gevşek maliye ve para politikaları ile aşıyor. Şu anda resesyonla mücadele gündemini oluşturan tüm politikaların kökleri bu anlayışta yatıyor. “Keynes’in intikamı” diyebiliriz.

Küreselleşmenin intikamı

ABD’nin tek taraflı uygulayabileceği bu politika başarılı olabilir mi? Cevabı büyüyen kamu açıklarına ve artan kamu borcuna biri iç diğeri dış iki oyuncu kümesinin tepkilerine bağlıdır. Kısaca görelim. İlki Amerikan tüketicileri ve firmalarıdır. Bugünün bütçe açıkları yarının artan vergileridir. Korkup özel harcamalarını büsbütün kısabilirler. Politika geri teper. İktisat teorisinde “Rikardo eşdeğerliliği” deniyor. 1990’larda Japonya bu olayı yaşadı.

Diğeri dış fazla veren ülkelerdir (Çin). ABD Hazinesi’nin borcu makul düzeyde seyrederken ABD tahvillerini memnuniyetle aldılar. Borç hızla yükselince aynı iştah sürer mi? Tahvil satamayınca ABD ya politikadan vazgeçer ya da enflasyon tuzağına düşer.

Açalım. ABD için 1929’da, Japonya için 1990’larda sorun harcama yetersizliği idi. Keynesyen reçete bu bağlamda gelişti. 2009 ABD’sinde sorun tasarruf yetersizliğidir. Kilidi açacak anahtar tasarruf fazlasını ABD’ye yatıran yabancıların elindedir.

2009’da Keynesyen politikaların kritik ve bağlayıcı tahditi budur. Çünkü son yirmi yılın hızlı küreselleşmesi iktisat politikası matrislerini değişmiştir. Yeni koşullar “ben merkezli” eski reçeteleri zorlamaktadır. “Küreselleşmenin intikamı” da diyebiliriz.

DİĞER YENİ YAZILAR