IMF raporu üstüne

IMF’le ilişkiler Türkiye’de kamuoyunu sürekli meşgul eder. Kısa bir süre önce The Economist dergisi de konuya el attı. IMF’nin alacaklarında Türkiye’nin payına bakarak, bilinen alaycılığı ile, adını “Turkish Monetary Fund” şeklinde değiştirmeyi önerdi

Haberin Devamı

IMF’le ilişkiler Türkiye’de kamuoyunu sürekli meşgul eder. Kısa bir süre önce The Economist dergisi de konuya el attı. IMF’nin alacaklarında Türkiye’nin payına bakarak, bilinen alaycılığı ile, adını “Turkish Monetary Fund” şeklinde değiştirmeyi önerdi.

IMF’yi geçen hafta gündeme getiren yeni bir rapordu. İlgilenenler Türkçesini Hazine’nin (www.hazine.gov.tr) İngilizcesini IMF’nin (www.imf.org) internet sitesinden temin edebilirler.

“Ne var bunda, biz IMF heyetlerine ve raporlarına çok alışığız” diyeceksiniz. Doğru. Ama bu biraz farklı. Çünkü Türkiye’nin IMF ile yaptığı sonsuz istikrar anlaşmalarının gereği yazılan raporlardan değil. Kısaca geri planını anlatalım.

4.üncü madde konsültasyonu
IMF’nin kuruluş amacı üye ekonomilere destektir. Döviz sıkıntısına düşen üyenin yanında durur. Döviz yokluğunun ekonomiye vereceği hasarı asgariye indirmeye çalışır. Aynı şekilde yüksek enflasyondan kurtulma çabalarını destekler.

Ancak bunlar olağandışı durumlardır. Normal zamanlarda ise üyelerine bir tür danışmanlık yapabileceği düşünülmüştür. Ana sözleşmenin 4.üncü maddesi uyarınca uzmanları üyenin ekonomisini değerlendirir.

Üye ülke yönetimi ile işbirliği içinde çalışılır. O nedenle “konsültasyon” yani karşılıklı danışma denir. Amaç ekonominin genel bir resmini çekmektir. Yapısal ve konjonktürel sorunlar tespit edilir. Orta ve uzun vade açısından çözüm önerileri geliştirilir.

Dolayısı ile 4.üncü madde konsültasyonları ABD, Japonya, Almanya, vs. gelişmiş ve istikrarlı ekonomiler için de hazırlanır. Onların da iktisat politikaları eleştirilir. Onlara da can acıtacak ekonomik reformlar önerilir.

Sonra ne olur? Hiçbir şey olmaz. Çünkü gelişmiş ülkelerde IMF uzmanlarının çözüm önerilerine kulak asılmaz. İktisatçıların bir bölümü fazla teorik ve kitabi bulur. Diğerleri ise zaten ideolojik nedenlerle açıkça IMF karşıtıdır.

Buraya kim getirdi?
Bu açıdan Türkiye çok farklı bir konumdadır. 2000’den bugüne, yani tam yedi yıldır Türkiye IMF’nin her dediğini yapıyor. Sıkı maliye politikası uygulayın dedi. Uygulandı. Milli gelirin yüzde 6.5 ve üstünde faiz dışı fazla ile dünya rekorları kırıldı. Hala sıkı maliye politikasına devam deniyor.

Sıkı para politikası uygulayın dedi. Uygulandı. Bir gecelik TL riski almanın yıllık reel getirisinin yüzde 20’yi geçtiği dönemler oldu. Bugün de dünyanın en yüksek reel faizleri Türkiye’de ödeniyor. Hala sıkı para politikasına devam deniyor.

Reform yapın dedi. Yapıldı. Kamu işletmeleri özelleştirildi. Düzenleyici kurullar kuruldu. Bankacılık sistemine büyük kaynak aktarıldı. Tüm istenen kanunlar çıkartıldı. Hala yapısal reformlar gecikmemeli deniyor.

Akla takılıyor. TL’nin aşırı değerli hale gelmesine, dış açığın tehlikeli boyutlara ulaşmasına, dış mali dalgalanmalar karşısında kırılganlığın artmasına IMF uzmanlarının istediği ve Türkiye’nin uyguladığı politikalar hiç mi katkı yapmadı? Bekleneceği gibi rapor bu konuyu sessiz geçiştiriyor.

DİĞER YENİ YAZILAR