Geçen yazıda Türkiye’nin dış yatırım pozisyonuna baktık. Net dış yükümlülüklerin son beş yılda 111 milyar dolar artarak 2006 sonunda 195 milyar dolara (milli gelirin yarısı) yükseldiğini, yabancıların TL kağıtlarına 27 milyar dolar ve borsaya 34 milyar dolar yatırdığını gördük.
Türkiye’nin büyük dış açıklara rağmen döviz rezervlerini artırabilmesini iç politikalarla dış koşulların ilginç bir bileşimi mümkün kıldı. Mali disiplin ve reformlar içeride güven ve istikrarı tesis etti. Küresel likidite bolluğu dış piyasalarda risk iştahını arttırdı. Üstüne 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikaları eklendi.
Türkiye’nin paradoksu, ekonomik temellerini sağlamlaştırdıkça küresel mali piyasalara daha bağımlı hale gelmesidir. Daha açık söyleyelim. Yapılan büyük toplumsal fedakârlığa rağmen ekonomide kırılganlığın azalmaması, hatta artmasıdır.
Bu sürecin kaçınılmaz bir sonucu var. Küresel ekonomik, siyasi vs. gelişmelere kamuoyunun ilgisi ve piyasaların duyarlılığı çok yükseldi. Bu durum bizi de dünya ekonomisini daha yakından izleme ve yazma zorunda bırakıyor.
Dünya ekonomisi
IMF’nin esas işi, bazen zannedildiği gibi Türkiye ekonomisini yönetmek değildir. Üye ülkelere doğrudan destek vermek kadar, hatta ondan önemli, başka bir görevi vardır: Üye ülkeler adına dünya ekonomisini analiz etmek ve gelecekle ilgili tahminler yapmak.
Her yılın eylül ve nisan aylarında birbirini tamamlayan iki çalışma yayınlar. Dünya Ekonomisine Genel Bakış, genel ekonomik konjonktürü inceler. Küresel Mali İstikrar Raporu ise mali piyasaları ve sorunlarını ele alır. Bekleneceği gibi, raporlar birbirini tamamlar.
Analizi beş temel soru çerçeveler. Dünya ekonomisinde dengesizlikler oluştu mu? Evet ise, nasıl bir düzeltme bekleyebiliriz? Düzeltme süreci mali piyasaları olumsuz etkiler mi? Mali piyasa çalkantıları dünya ekonomisinde ek sıkıntı yaratır mı? Bütün bu muhtemel gelişmelere iktisat politikası tepkileri nasıl olabilir?
Bu noktada IMF’nin kurumsal kısıtlamasını da bilmeliyiz. IMF üye ülkeler tarafından yönetilen kooperatif benzeri resmi bir kuruluştur. Dolayısı ile söylediklerinde çok dikkatlidir. Bir: Üye ülkelere sert eleştiri yöneltmez. İki: Dünya ekonomisinde bir çalkantıyı tetikleyecek analiz ve yargılardan kaçınır.
Konjonktür analizi
IMF uzun süredir dünya ekonomisinde ciddi dengesizlikler biriktiğini söylüyordu. Nedeni, başta ABD, bazı ülkelerde büyük dış açıkların oluşması idi. Düzeltme kaçınılmazdı. Ama ille intizamsız olması gerekmiyordu.
Eylül 2006 raporuna, geçen mayıs ayında yaşanan küresel mali çalkantının da etkisi ile, karamsar bir ton hakimdi. Vurgu çalkantılı bir düzeltmeye yol açacak risklerde ve enflasyon-resesyon ikilemine idi. “İkinci dalga” korkusu belirgindi.
Nisan 2007 raporu daha iyimser. Düzeltme gerçekleşti ya da mali piyasa riskleri ortadan kalktı demiyor. Tam tersine, tüm riskleri her fırsatta hatırlatıyor. Ama önümüzdeki bir-bir buçuk yıl için çalkantı ihtimalinin azaldığını söylüyor. O nedenle başlıkta “tedbirli iyimserlik” ifadesini kullandım.
IMF’nin tedbirli iyimserliği
Geçen yazıda Türkiye’nin dış yatırım pozisyonuna baktık. Net dış yükümlülüklerin son beş yılda 111 milyar dolar artarak 2006 sonunda 195 milyar dolara (milli gelirin yarısı) yükseldiğini, yabancıların TL kağıtlarına 27 milyar dolar ve borsaya 34 milyar dolar yatırdığını gördük
Haberin Devamı