İktisat politikasında yol ayırımı

Haberin Devamı

Çin 2009’da dünyanın en çok ihracat yapan ekonomisi oldu. Bir ülkenin küresel ihracat ligindeki sırası ekonomik gücünü iyi yansıtır. ABD uzun süre liderdi. Önce Almanya geçti. Şimdi üçüncülüğe indi. Dış açıkla büyüme modeli adamı böyle çarpar.

Finansal Çözümler Ltd. tarafından CNBC-e için hazırlanan tüketim endeksi Aralık sonuçları geldi. Hem geçen yıla hem bir önceki aya kıyasla ciddi artış var. Tüketimde normalleşme 2009’un son ve 2010’un ilk çeyreğinde pozitif büyümeyi kesinleştiriyor.

2009 nakit dengesi Hazine tarafından yayınlandı. Faiz dışında 5 milyar TL, toplamda 49 milyar TL açık var. Bütçede faiz dışında küçük bir fazla, toplamda 50 milyar TL civarında açık olur.

Beklentilerin altındadır. İyi haber midir? Nereden baktığınıza bağlı...

Merkez Bankası, ödemeler dengesi verilerini açıkladı. Kasım’da dış açık 1.6 milyar dolara yükseldi. Yıllık cari işlemler açığı ise geçen yıla kıyasla 29 milyar dolar düşüşle 13 milyar dolara geriledi. Yılı o civarda bitirir.

Sıkmalı mı? Sıkmamalı mı?

ABD’de iktisat politikası polemikleri son günlerde tekrar alevlendi. Tartışmaları medyadan izlemeye çalışıyoruz. Temel bir soruya cevap aranıyor. Resesyonla mücadele için devreye sokulan aşırı gevşek maliye ve para politikalarını terk etme zamanı geldi mi?

Tartışmanın odağında “sürdürülebilirlik” kavramını görüyoruz. İktisatçılar ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim likidite bolluğunu ve bütçe açığını sürdürülemez buluyor. Çözümü iktisat politikalarının sıkılmasında görüyor. Diğer kesim ekonominin sürdürülebilir büyümeye geçmediğini düşünüyor. Yeni canlandırma paketleri öneriyor.

Krizin çökerttiği iktisat paradigmasını savunanlar ve mali kesim iktisatçıları daha çok ilk grupta yer alıyor. Diğeri ise reel ekonomiyi önemseyen çoğu akademisyen Keynesçilerden oluşuyor.

İkinci grubun ağır toplarından Paul Krugman tartışmaya New York Times’daki köşesinden katıldı. Tercümesi Sabah Gazetesi ekinde yayınlandı. 1937’de ABD ve 1996’da Japonya’da yaşananları örnek göstererek politika sorumlularını uyarıyor.

O tarihlerde ne olmuş? Ekonominin resesyondan çıktığı zannedilmiş. Para ve maliye politikası desteği çekilmiş. Meğer işaretler yanlış okunmuş. Talep yetersizmiş. 1937’de ABD ve 1996’da Japonya yeniden resesyona girmiş. Gereksiz bir bedel ödenmiş.

Türkiye’nin sıkıntısı

Bu tartışmayı önemsemek gerekiyor. Çünkü, uygulanan iktisat politikalarının kalitesi kamuoyunda sürdürülen iktisat politikası tartışmalarının düzeyine yakından bağlıdır. Başka türlü olması zaten düşünülemez.

Maalesef, bu açıdan Türkiye sıkıntılıdır. Anlatması uzun bir tarihi süreç sonucu, olaylara Keynesçi paradigma içinden bakan iktisatçı sayısı çok azdır. Üstelik, varolan Keynesçilerin kamuoyunda seslerini duyurma olanağı kısıtlıdır.

Dolayısı ile iktisat politikası gündemi çok sığdır. Son krizde çöken iktisat paradigması hâkimdir. Mali kesimin çıkarları öndedir. Ezberler tekrarlanır. Her koşulda sıkı bütçe ve yüksek faiz savunulur. “Eğitim çok önemli” muadili analizler (!) yaygındır. Üzücüdür.

Son dakika notu: Başbakan IMF’yle anlaşma en geç bu hafta demiş. Ama ayrıntılar bilinmiyor. Anlaşılan önümüzdeki günlerde bol bol IMF konuşacağız.

DİĞER YENİ YAZILAR