Gene IMF anlaşması

Haberin Devamı

IMF’le anlaşma üzerine altı ay önce dört yazı yazdım. Türkiye’nin IMF’le anlaşmasına neden karşı çıktığımı ayrıntılı şekilde anlattım. Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın yerel seçime IMF’siz gitmek istediğini söyledim. Kendime göre bu konuyu kapattım.

Buna karşılık kamuoyu IMF anlaşmasını konuşmaktan bir türlü vazgeçmedi. Hatta bazıları için adeta bir “takıntı” haline dönüştü. İlgili ilgisiz, her konu IMF’e bağlandı. İşin içine IMF anlaşması katılmadan ekonomi konuşulamaz oldu.

Ben bu muhabbetin dışında kaldım. Doğrudur, arada küçük dokundurmalar yaptım. Nedenlerine fazla girmeden kendi tavrımı tekrarladım. Ama daha fazlasını gereksiz bir zaman ve enerji kaybı gibi gördüm. Bugün de aynı kanıdayım.

Öcülere karşı IMF çapası

Hepimiz biliyoruz. Kamuoyunda etkinliği yüksek bir kesim hükümetin IMF ile anlaşmasını ısrarla talep ediyor. Israr sözcüğünün özellikle altını çiziyorum. Olayın kısa bir kronolojisini çıkartmakta yarar var.

Türkiye’nin IMF ile yaptığı anlaşmalar zinciri 1999 sonbaharında başladı. 2008 ilkbaharında sona erdi. IMF’le geçen dokuz yılın alışkanlık yaratması normaldi. O açıdan, 2008 yazında IMF ile ilişkilerin devam etmesi talebini anlamak daha kolay duruyor.

Geri plandaki öcüler de aslında biliniyor. En derin korku, döviz kurunun kopup gitmesidir. Üstelik ilk kez bir küresel mali kriz yaşanıyordu. Kurdaki belirsizliğe karşı IMF çapasına sığınmayı anlayabiliyorum.

Diğer öcü bütçe disiplininin bozulmasıdır. Türkiye’nin yerleşik seçkinleri arasında seçimle gelen hükümetlere güven çok düşüktür. Popülizmin ancak dışarıdan (yukarıdan!) kısıtlanma ile engelleneceğine inanılır. Gene IMF çapası gündeme geliyor.

Aynı korkuların 2008 sonbaharında devam etmesi de beni şaşırtmıyor. Lehman Biraderler’in batışı küresel mali krizi korkutucu bir aşamaya taşımıştı. TL’ye yönelik sert bir saldırının an meselesi olduğu düşünülüyordu. IMF fırtınada sığınılacak güvenli liman olabilirdi.

Mağlup pehlivan...

Aradan altı ay daha geçti. Başta ABD, gelişmiş ülkelerde devreye sokulan maliye ve para politikası tedbirleri küresel mali krizi kontrol altına aldı. Piyasalarda yavaş ve kısmi de olsa istikrar işaretleri belirdi.

Ya Türkiye? IMF ile anlaşma yapılmamasına rağmen döviz kurunda fazla hareket olmadı. Öte yandan enflasyon ve faizler şaşırtıcı hızla geriledi. Giderek tüketici talebi ve güveni toparlanmaya başladı. Bütçede bozulma bile makul sınırlar içinde kaldı.

İki gözlem yapalım. Bir: Bu gelişmeler IMF ile anlaşmanın o günlerde iddia edildiği gibi zorunlu olmadığını gösteriyor. İki: Bugünün koşulları ise herhangi bir zorunluluktan söz etmeye hiç izin vermiyor.

Geriye çok önemli bir soru kalıyor. Neden hâlâ IMF’le anlaşmayı isteyen ve savunan bu kadar çok kişi var? Cevaplamakta zorlanıyorum. Aklıma gayri ihtiyari ünlü özdeyiş geliyor: “Mağlup pehlivan güreşe doymazmış!” Ne dersiniz?

DİĞER YENİ YAZILAR