Siyaset yazmak için sürecin sonuçlanmasını bekliyoruz. Siyasette taşların yerine oturması zaman alacak, yani belirsizlik ortamı sürecektir. O arada enflasyon analizine giriştik.
Son yılda enflasyon Merkez Bankası’nın ocak ve nisan 2006’da yayınladığı tahminlerden çok farklı seyretti. Hatırlatalım. Bir yıl önce Mart 2007 için yıllık TÜFE tahmini yüzde 5.1 idi. 5.8 puan yükselişle yüzde 10.9’a çıktı. Nedenlerini araştırıyoruz.
“Öngörülemeyen arz şokları” olabilir mi? Açıklamaların iki “mutad şüphelisine” baktık. Döviz kurunda ve gıda fiyatlarında enflasyonun tahminden bu kadar çok sapmasına yol açacak olağanüstü gidişata rastlamadık.
Her fiyat hareketini arz ve talep belirler. Arzı gördük. Geriye talep koşulları kaldı. Zaten enflasyonun tanımında nominal talebin sabit fiyatlarla üretimden büyük olması vardır. Daha açık söyleyelim. Maliyet artışları ancak talep varsa üretici tarafından fiyata yansıtılabilir.
İç talep ve büyüme
Milli gelir muhasebesi bilgilerimizi tazeleyelim. Ülke içi harcamaları iki kalemden oluşur: Tüketim ve yatırım. Tüketim de kendi içinde ikiye ayrılır: Özel kesim tüketimi ve kamu tüketimi. Üçünün toplamına “iç talep” denir. Üretilip satılmayan malları (stok değişimi) ve ihracat-ithalat farkını (dış talep) ekleyince milli gelire ulaşılır.
Fiyatlar üzerindeki talep baskısını ölçmenin yolu iç talepteki değişimi milli gelirdeki değişimle karşılaştırmaktır. İç talebin milli gelirden hızlı artması fiyat artışlarını kolaylaştırır. İç talebin milli gelirden yavaş artması ise zorlaştırır.
Ayrıca, sabit fiyatlarla (reel) milli gelir hesabında bazı ölçme sorunları vardır. O nedenle bu bağlamda cari fiyatlarla milli gelir serisi daha gerçekçi sonuç verir. Analizin güncelliğini de düşünerek çeyrek bazında cari fiyatlarla milli gelir verilerini kullandık.
Örnek yapalım. 2006 ilk çeyrekte cari fiyatla iç talep artışı yüzde 23, milli gelir (GSMH) artışı ise yüzde 14 olmuş. Oranlayınca iç talebin milli gelirden yüzde 8 daha hızlı büyüdüğü çıkıyor. Halbuki 2006 son çeyrekte iç talep yüzde 17, milli gelir yüzde 18 artmış. Yani iç talep milli gelirden yüzde 1 daha yavaş büyümüş.
Büyük iç talep balonu
1988-2006 arasını kapsayan sonuçlar aşağıdaki grafikte yer alıyor. İç talep-büyüme ilişkisinden kolayca konjonktür değişmelerini izliyoruz. İç talebin güçlü olduğu dönemlerde oran sıfırdan büyük çıkıyor.
2001 öncesinde dört iç talep patlaması göze çarpıyor: 1990, 1993, 1997 ve 2000. Oran 1990’da yüzde 7’ye, 1993’te yüzde 4’e, 1997 ve 2000’de yüzde 6’ya tırmanıyor. 2004 ortasında kısa süre için yüzde 4’e ulaşıyor.
Bizi ilgilendiren 2005 üçüncü çeyrekte beliren son yirmi yılın en büyük iç talep balonudur. “Saadet zinciri” beş dönem sürüyor. 2006 birinci çeyrekte oran daha önce hiç görülmeyen bir düzeye, yüzde 8’e fırlıyor. 2006 son çeyrekte ufak eksiye dönüşüyor.
Durum açıktır. Merkez Bankası’nın sonraki on iki ay için yüzde 5.1 enflasyon tahmin ettiği 2006 ilkbaharında Türkiye tarihinin belki de en büyük iç talep balonu içindedir. Yani sapmanın gerisinde talep koşullarının yanlış analizi yatmaktadır.
Bu balon nasıl oluştu? Merkez Bankası neden görmedi?
Bizi izlemeye devam edin.
Enflasyon ve iç talep
Siyaset yazmak için sürecin sonuçlanmasını bekliyoruz. Siyasette taşların yerine oturması zaman alacak, yani belirsizlik ortamı sürecektir. O arada enflasyon analizine giriştik
Haberin Devamı