Enflasyon gelişmeleri

Haberin Devamı

Ekim enflasyonu dün TÜİK tarafından açıklandı. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. İstanbul Ticaret Odası’nın hesapladığı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi pazartesi yayınlandığında gıda fiyatlarında güçlü bir artış görülmüştü.

Tüketici fiyatları TÜFE ekimde yüzde 1.8 yükseldi. Beklentinin biraz üstündedir. Merkez Bankası anketinde yüzde 1.2 çıkmıştı. İTO sonrasında daha yüksek olacağı anlaşılmıştı. Yüzde 1.5 civarı öngörülüyordu.

Böylece on aylık enflasyon yüzde 6.7’ye ulaştı. Yıl sonunda yüzde 8’e yaklaşması ihtimali belirdi. Buna rağmen Eylül’de yüzde 9.2 olan yıllık enflasyon yüzde 8.6’ya geriledi. Çünkü geçen yıl ekimde TÜFE yüzde 2.4 artmıştı.

Öte yandan mali piyasalar bu sayılara aldırmadı. Dün borsa sakindi. TL bir miktar değer kazandı. Yayınlanan raporlarda 2011’in son çeyreğine kadar gecelik faizin mevcut düzeyini koruyacağı hatırlatıldı. “Asayiş berkemal” diyebiliriz.

Hayat pahalılığı arttı

Haklı sorular var. Enflasyon hedefin çok üstünde takılıp kaldı. Acaba Türkiye yeniden yüksek enflasyon sarmalına mı savruluyor? Fakat piyasalar bu olayı bir türlü ciddiye almıyor. Neler oluyor?

Enflasyonun son birkaç yıllık serüvenini kamuoyu açısından öğretici buluyorum. Yüksek enflasyonun yarattığı puslu ortamda nüanslara yer yoktu. Tek haneye inince hem ölçme sorunları hem farklı anlamları daha iyi görülüyor.

Tüketici endekslerinin amacı hayat pahalılığını ölçmektir. Kökeninde ücret ve maaş zamlarını nesnel bir hesaba bağlama arayışı yatar. Türkiye’de önce Ankara’da (memurlar için) başlatıldı. Sonra ülke geneline yayıldı.

Hayat pahalılığı nispi fiyatlardaki değişimden çok etkilenir. Enerji ya da gıda gibi önemli bir kalemin fiyatının aniden yükselmesi kısa dönemde diğer fiyatlarda düşüşle telafi edilemez. Enflasyon yükselir yani hayat pahalılığı artar. Türkiye’de olan budur.

Vatandaş için kritik soru şudur: Geliri aynı oranda artıyor mu? Örneğin maaşına son bir yılda yüzde 8.6 zam alabildi mi? Alan, nispi fiyat değişmesini savuşturur. Alamayanın reel geliri düşer. Çoğunluk ikinci kategoridedir.

Talep baskısı yok

Toplam arz-talep dengesinin istikrarlı seyretmesi para politikasının görevidir. Merkez Bankası bunu nasıl yapar? Para arzı ile oynar. Talep yetersizliği halinde ekonomiye likidite verir, talep fazlası halinde likiditeyi çeker.

Bu nedenle para politikası açısından arz-talep dengesini doğru ölçmek hayatidir. Özellikle fiyat hareketlerinde talep etkisi arz kökenli unsurlardan ayırt edilmelidir. TÜFE ise bunu yapamaz. Sadece hayat pahalılığına odaklanır.

Dolayısı ile başka ölçüler kullanmak gerekir. Örneğin Fed özel tüketim harcamaları fiyat deflatörüne bakarak politikasını saptıyor. Türkiye’de Özel Kapsamlı Tüketim Göstergeleri ÖKTG hesaplanıyor. “Çekirdek enflasyon” deniyor.

Orada durum çok farklıdır. En çok kullanılan ÖKTG-I’de yıllık artış yüzde 2.5’a indi. 2004 sonrasının en düşük değeridir. Hedefin çok altındadır. Ben kira kalemini izlerim. 2007 ortasında başlayan düşüş eğilimi hâlâ devam ediyor. Ekim’de yıllık artış yüzde 4 oldu.

Özetleyelim. Kötü haber: Hayat pahalılığı artıyor. İyi haber: Talep baskısı gözükmüyor. Durum budur.

DİĞER YENİ YAZILAR