Enflasyon, büyüme ve döviz kuru

Haberin Devamı

İki haftadır açıklanan verileri ve diğer iç-dış gelişmeleri ihmal ediyoruz. Onun yerine hızla artan iç talebin ve büyüyen dış açığın analizine giriştik. İlk aşamada oluşan makro dengesizliğe odaklandık. Oradan iktisat politikası opsiyonlarına geçeceğiz.

Bazen korkuyorum. Acaba gazete yazısı formatını aştım mı? Okuyucu köşe yazarından işin özünü yazmasını bekler. “Lafı dolaştırma, ufukta bir mali kriz var mı yok mu, onu söyle” der.

Okuyucu daima haklıdır. Ama, Nasreddin Hoca gibi ben de haklıyım. Türkiye ekonomisi pek çok konuda “ilkler” yaşıyor. Geçmiş deneyimler bugüne ışık tutmuyor. Eski ezberler boşlukta asılı kalıyor. Mecburen kapsamı genişletmek, ayrıntıya girmek gerekiyor.

Üçlü ödünleşme

Kısa bir özet yapalım. İç talep patlaması ile başladık. Özel kesimin gelirinin üzerinde harcama arzusuna nihai belirleyici dedik. İki kavram öne çıktı: “asabiyet” ve “güven”. Kredi mekanizmasının ve sermaye girişinin rolünü saptadık.

Oradan yüksek iç talep artışının yol açtığı dış açığa geçtik. Mikro özelliklere bağlayan “dış açık yapısaldır” tezine karşı çıktık. ABD-Euro bölgesi örneğini verdik. İç talep düzeyi ile döviz kuru arasındaki makro ödünleşmeyi tanımladık.

Ancak, makro çerçevenin iç talebi üretim kapasitesinin üzerine çıkartması üzerine ilk akla gelen makro dengesizlik dış açık değildir. Efektif talebin toplam arzdan yüksek seyretmesinin fiyatlar genel seviyesine yansıması, yani enflasyonu hızlandırmasıdır.

Dolayısı ile açık ekonomilerde makro ödünleşme ikili değil üçlüdür: iç talep düzeyi, döviz kuru ve enflasyon. Bir uyarı: üçlü küçük-orta boy ekonomiler için geçerlidir. Büyük ekonomilerde (ABD, Euro Bölgesi, Çin, vs.) döviz kuru denklemden düşer.

Türkiye’nin durumu daha da özeldir. Çünkü yüksek enflasyon geçmişte içeride TL’nin işlevlerini kısıtladı. “Dandik para” dedik. Yerini döviz aldı. Bu ise fiyatlama davranışlarından harcama kararlarına, tüm göstergelerin kur duyarlılığını arttırdı.

‘Yüksek faiz-düşük döviz’

Döviz kurunun aktif şekilde makro analize dahil edilmesinin sonuçları ufuk açıcıdır. Somuta geçelim. Canlı iç talep enflasyonist baskı yaratır mı? Kura bağlıdır. TL değer kazanırsa, hayır. Tersi de geçerlidir. İç talep çökse bile TL’de değer kaybı enflasyonu yükseltir.

2003-06 dönemi iyi biliniyor. İç talepte (ve milli gelirde) yüksek büyümeye rağmen enflasyonda sert düşüş yaşandı. Çünkü aynı dönemde TL değer kazandı. Yani ithal fiyatlarında gerileme iç piyasaya yönelik mal-hizmet fiyatlarındaki artışı telafi etti.

Dönemin para politikasına “yüksek faiz-düşük kur” boş yere denmedi. Yüksek faiz enflasyonu iç talebi kısarak değil, TL’ye değer kazandırarak düşürdü. Sevgili Ege Cansen konuyu çok işledi. Yüksek TL faizi dövizle borçlanmanın reel yükünü eksiye çekti. Bu da iç talebi güçlendirdi. Fırsat bulduğumda o verileri de yayınlayacağım.

Velhasıl, üçlü ödünleşme iktisat politikası opsiyonlarını ezberin dışına çıkartıyor. Makro dengesizliğe “intizamlı düzeltme” tasarımı açısından fevkalede önemlidir. Devam edeceğim.

DİĞER YENİ YAZILAR