Bayram İstanbul’da bol yağmurlu geçiyor. Sıcaklık da aniden düştü. İçimden dışarı çıkmak gelmeyince kendimi okumaya verdim. Başlayıp bitirmediğim kitaplar masamı doldurmuştu. Ufak çaplı bir tasfiye yapabildim.
Bayramın üçüncü günü ne yazmalı? Mali piyasalar kapalı, yeni veri yok. Eskiler var ama ayrıntılı milli gelir ya da bütçe hesapları uygun durmadı. Genel bir konu ararken aklıma son yazıda verdiğim söz geldi.
Olayı biliyorsunuz. Başbakan Erdoğan, laf arasında, bağımsız kurullardan şikâyet etti. Araya Merkez Bankası’nı da kattı. “Tokmak onlarda ama davul bizim sırtımızda” mealinde eleştirdi. Bekleneceği gibi, bu sözler medyanın da çok ilgisini çekti.
Ekonomi-siyaset ilişkisi modern toplumun en karmaşık, dolayısı ile en tartışmalı çatışma alanıdır. Tersine çok sayıda rivayete rağmen, aslında çözümsüzdür. Şartlarla birlikte toplumun bu ilişkiyi algılama biçimleri ve çözüm arayışları da değişir.
Liberalizm ve iktisat
Sorun piyasa ekonomisi ile yaşıttır. Piyasa bireylerin karşılıklı ilişkilerini özümser. Ancak aynı anda toplumu temsil eden bir kamu otoritesi (biz devlet deriz) gerekir. İkisi arasındaki ilişkiler nasıl olmalıdır?
Liberaller için, 19’uncu yüzyıldan itibaren çözüm, ünlü “bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler” anlayışıdır. Devlet piyasaya (ekonomiye) karışmaz. Oyunun kurallarını koymakla yetinir. Gerisi bireylerin ve piyasanın işidir.
Klasik ve sonra neoklasik iktisat bu çerçeveyi yansıtır. Kullanılan teknik araçlar giderek iyice karmaşıklaşır ama sonuç değişmez. Özetle, piyasa iyi, devlet müdahalesi kötüdür. Siyasetçilere ekonomiye müdahale hakkı asla verilmemelidir.
Bu sonuca toplumu toplum ve tarihi tarih yapan her şey dışarıda bırakılarak ulaşıldı. Geriye kalan kısır söyleme “bilim” dendi. Son mali kriz aynı zamanda bu teorik yapının bunalımıdır.
İktisat bilim olabilir mi? Bilimsel yöntemleri hiç şüphesiz kullanır. Ancak hiçbir zaman doğal bilim (“müsbet ilim”) olamaz. Çünkü öznesini insanlar, inançlar velhasıl siyaset oluşturur. Skidelsky “ahlaki bilim” (moral science) diyor. Katılıyorum.
Seçilmişler ve atanmışlar
Şimdi Türkiye’ye gelelim. Piyasa ile tanışması çok yenidir. Tarihinde liberal düşünce ve siyaset geleneği adeta hiç yoktur. Bugün bile yadırganan, küçümsenen, hatta tehlikeli kabul edilen bir görüştür.
Nitekim, Türkiye’de hâkim zihniyet için “devlet” toplumun üstünde, adeta kutsal bir varlıktır. Ekonomi dahil, toplumun her köşesine müdahale etmesi, kısıtlaması, denetlemesi olağan, hatta gereklidir. Velhasıl devlet iyidir.
Bu noktada ek bir sorun devreye girer. Devlet ve hükümet ayrışır. Devlet, başta asker, atanmış bürokratlardır. Hükümeti ise halk seçer. İlki özel çıkarlara karşı toplumun tümünü temsil eder. İkincisi tüm kötülüklerin kaynağıdır.
Özetleyelim. Liberal düşünce ve teori baştan beri siyaseti ekonomiden kovmaya çalışıyor. Yürümüyor. Türkiye’nin devletçileri de siyaseti devletten kovmaya çalışıyor. O da yürümez. Benden söylemesi...
Ekonomi ve siyaset
Haberin Devamı