Geçen Salı yazımı bilgisayarın kilitlenmesi vurmuştu. Maalesef Perşembe günü karmaşık bir seyahat programı düzenimi bozdu. İlginç gelişmelere rağmen yazımı yollayamadım. “Düzeltme başladı” yazım havada kaldı.
Son dönemin en hareketli haftasını geride bıraktık. Pazartesi günü kur zıpladı. “Kriz lobisi” çok umutlandı. Buna karşılık Başbakan Erdoğan bir sonraki krizin Türkiye’yi “teğet bile geçmeyeceğini” söyledi. Döviz piyasası öngördüğüm gibi sakinleşti.
Perşembe günü Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yılın üçüncü Enflasyon Raporu’nu açıkladı. Para otoritesinin ekonomik gidişattan memnun olduğu ortaya çıktı. Yıl sonu enflasyon tahminini değiştirmedi. Kur biraz daha geriledi.
Cuma günü TÜİK Haziran dış ticaret verilerini açıklandı. Geçen yıla kıyasla ihracat yüzde 19 ithalat ise yüzde 43 artınca dış ticaret açığı 10.2 milyar dolar ile gene rekor kırdı. İlk yarıda yıllık cari işlemler açığı 75 milyar dolara yaklaşır.
Cuma akşamı Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanı istifa etti. Tarihi bir olaydır. Askeri vesayetin sonuna gelindiğine bir başka işaretti. Piyasa kapanmıştı. Dolar sadece 3 kuruş yükseldi. Mali piyasaların tavrını yarın göreceğiz.
Buraya nasıl geldik?
İktisatçının iki işlevi var. Biri gelecekle ilgili tahminleri ile ekonomik aktörlerin kararlarına yardımcı olmaktır. Diğeri olup bitenlerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak genel çerçeveyi çizmektir. Bugün ikincisine odaklanıyorum.
İktisat politikaları açısından yakın geçmişin iki alt dönemini ayırmak gerekiyor. İlki 2000’de başladı. Araya 2001 krizi ve Kemal Derviş girdi. AKP hükümetlerinin de benimsemesi ile 2008’e kadar sürdü. Küresel krizle birlikte sona erdi.
Bu dönemin belirgin özelliği, etkileyici faiz-dışı fazlalarda somutlaşan bütçe disiplinine rağmen reel faizlerin yüksek tutulmasıdır. Sonuçları biliniyor. Paranın iç fiyatı makro temelleri yansıtmayınca dış fiyatı da ekonomik gerçeklerden koptu. TL aşırı değer kazandı.
Küresel kriz ikinci döneme geçişi kolaylaştırdı. 2009’da Merkez Bankası reel faizleri düşürdü. Böylece para ve maliye politikaları uyumlu hale geldi. “Normalleşme” dedim. Faiz indirimini destekledim ama gecikmeyi eleştirdim.
Ancak mekanizma tekledi. Çünkü küresel likidite bolluğu devreye girdi. Maliye politikası ile uyumlu reel faizin paranın dış fiyatını dengeye getirmesini engelledi. Düşük faize rağmen TL aşırı değerli kalınca dış açık patladı. Bugünlere ulaştık.
“Düşük faiz-yüksek kur”
İlk dönem tarihe “yüksek faiz-düşük kur” sloganı ile geçti. Benzetme ile, artık sonu görünen ikinci döneme “düşük faiz-düşük kur” diyebiliriz. Dolayısı ile gelen yeni dönemi “düşük faiz-yüksek kur” ifadesi özetleyecektir.
Geçişle ilgili çok sayıda belirsizlik olduğu biliniyor. Bütün önemli dönüşümler gibi, bu sürecin herkesi memnun etmesi olanaksızdır. Tersine, zararlı çıkanlar, kaybedenler olacaktır. Ama bu işler hep böyledir. Akıllı davranış eski ezberlerde israr etmek yerine bir an önce yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktır.
Düzeltmenin eksenleri
Haberin Devamı