İki hafta önce para politikası ile reel kur arasındaki ilişkiye baktım (9 Mayıs). Sorun biliniyor. Artan sermaye girişi ile TL değer kazandı. Merkez Bankası’nın üst sınır kabul ettiği düzeyi geçti. Yazı şu paragrafla bitiyordu:
“Bu durumda Merkez Bankası TL’ye değer kaybettirmeye çalışacaktır. Ne kadar? Yüzde 1-2 yeterlidir. Döviz sepetini 2.10 TL’ye taşır. İki soru var. Yapabilir mi? Hangi araçları kullanarak? Bekleyelim, görelim.”
İkinci sorunun cevabını geçen hafta aldık. Para Politikası Kurulu TL’nin değer kazanmasına piyasanın beklemediği kadar güçlü bir tepki verdi. Faizleri yakın tarihin en düşük düzeylerine indirdi.
TL değer kaybetti
Böylece ilk soruya geliyoruz. Etkili oldu mu? Bugün itibariyle evet demek gerekiyor. Sayılar ortadadır. PPK kararı öncesinde döviz sepeti 2.08 TL civarında geziniyordu. Son baktığımda ise 2.11 TL’yi aşmıştı. Bir haftada TL’nin yüzde 1,5 değer kaybı anlamına geliyor. Dikkatiniz çekerim. Bu kayıp Moody’s tarafından Türkiye’nin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilmesine rağmen gerçekleşti.
Gidişat uzun süredir savunduğum tezlerle tutarlıdır. Faiz ve kur paranın iki fiyatıdır. Nedensellik faizden kura gider. Faiz yanlış saptanırsa kur yanlış yerde oluşur.
Faizi düzeltince kur da düzelir. Olay bundan ibarettir.
Kur nereye gider?
Ancak ilk sorunun bir başka boyutu var. Benzer süreci 2011’de yaşadık. Merkez Bankası önce kurun yükselmesini izlemekle yetindi. Fakat sepet 2.20 TL’yi aşınca korktu. Ters yönde sert tepki verdi. Kuru baskıladı.
Bu kez ne yapacak? Mali piyasaların ekonomik temellerden kopuk dalgalanmalara açık olduğunu sağır sultan bile duydu. Diyelim ki TL’nin değer kaybı sürüyor. Döviz sepeti 2011 sonundaki düzeyine yaklaşıyor.
İki yılda köprülerin altında çok su aktığı açıktır. Ama olayın özü değişmedi. Merkez Bankası kurun tırmanmasına izin verecek mi? Yoksa yeniden faiz silahını çekecek mi? Öyle ise tahammül edeceği üst sınır nedir? Kritik sorular bunlardır.
Döviz kuru kıpırdıyor
Haberin Devamı