Çarşamba sabahı Dünya İktisat Kongresi’nin ilk toplantısını izledim. Protokol konuşmalarından sonra Uluslararası İktisat Cemiyeti Başkanı Guillermo Calvo küresel mali çalkantıdan çıkartılabilecek dersleri anlattı. Mayıs 2008 tarihli bir araştırmasının sonuçlarını özetledi ( www.nber.org/papers/w14026 ).
Türkiye’de “kriz” sözcüğünü fazla ayrım yapmadan kullanıyoruz. İktisatçılar ise krizleri niteliklerine göre ayırt ediyor. Örneğin gelişen ülkeleri vuran büyük mali krizler “ani duruşa” (sudden stop) benzetiliyor. “Kazık fren” de diyebiliriz.
Türkiye’nin 1994 ve 2001’de yaşadıkları bu tanıma tam uyuyor. Dış kaynak girişlerinin aniden çıkışa dönüşmesi hem mali göstergelerde hem de reel ekonomide büyük bir sarsıntı yaratıyor. Çalışma bir dizi gösterge ile kriz arasındaki ilişkiye bakıyor. Üçü öne çıkıyor: Dolarizasyon, dış açık ve mali entegrasyon düzeyi. Benim ilgimi özellikle dış açığı ölçme biçimi çekti. Bir süredir kafamı kurcalayan bir soruyu da cevapladı.
Dış açık ve mal üretimi
Bilinen yöntemi hatırlatalım. Ödemeler dengesinden cari işlemler açığı alınıyor. Sonra dolar cinsinden milli gelire bölünüyor. Yüzde 3, yüzde 5, yüzde 7 vs. bir sayı bulunuyor. Analiz cari işlemler açığının milli gelire oranı ile yapılıyor.
Halbuki dış ticareti yapılmayan hizmetler milli gelirin yarıdan fazlasını oluşturuyor. Üstelik, genellikle dış açığı büyüten mekanizma bunların da dövizle değerini yükseltiyor. Bu ise dış açığın milli gelire oranındaki artışın düşük çıkmasına yol açıyor. Örnekle açıklayalım: TL değer kazanınca ithalatla birlikte saç kesme, doktor vizitesi, köşe yazarı, market çalışanı vs. iç piyasaya çalışanların döviz cinsinden katma değeri yükseliyor. Artan dış açığa rağmen oran sabit kalabiliyor.
Calvo, daha gerçekçi bir ölçü geliştiriyor. Dış açığı, dış ticarete konu olan malları üreten kesimlerin üretimi ile kıyaslıyor. Milli gelir muhasebesinde bunlar 4 sektörde toplanıyor: Tarım, balıkçılık, madencilik ve imalat sanayii. Bana Kristof Kolomb’un ünlü yumurtasını hatırlattı. Hem çok akıllıca hem de çok basit. Türkiye için ayrıca anlamlı çünkü sorun dış ticaret açığından kaynaklanıyor. Böylece elmaları elmalarla karşılaştırma olanağını buluyoruz.
Türkiye’nin durumu
2000’den bu yana dış açığın mal üretimine oranı aşağıdaki grafikte izleniyor. Cari işlemler dengesini dört mal üreticisi kesimin toplam katma değerine bölüyoruz. Açık 2000’de yüzde 11.9 çıkıyor. 2001’de fazla var. 2002’den itibaren açık büyümeye başlıyor. 2006’da yüzde 22.8’le zirveye tırmanıyor. 2007’de yarım puan toparlanarak yüzde 22.3’e geliyor. Anlamını da açıklayalım. Türkiye içerideki üretiminin neredeyse dörtte biri kadar malı dış kaynakla alarak kullanıyor. Dış açığın milli gelirdeki payı o kadar yüksek olmayabilir. Ama mal üreten kesimlerde payı fevkalade yüksektir. Devam edelim. Türkiye’de tarım, balıkçılık ve madenciliğin ihracat potansiyeli düşüktür. Yani dış açığı sadece imalat sanayii üretimine oranlamak daha gerçekçidir. Bekleneceği gibi, bu durumda oran yükseliyor. 2007’de yüzde 34.5’e ulaşıyor. Velhasıl Dünya İktisat Kongresi sayesinde daha sağlıklı bir dış açık ölçüsü öğrendim. Bundan sonra bu göstergeyi de yakın izlemeye alacağım.
Dış açığa farklı bakış
Haberin Devamı