Çalkantıya bakıyoruz

Son hafta dünya mali piyasaları gene karıştı. En ağır darbeyi hisse senedi borsaları yedi. En istikrarlı ekonomilerde bile borsa düştü. Döviz ve tahvil piyasalarındaki dalgalanma ise ekonomilerin kırılganlık düzeylerine göre değişti

Haberin Devamı

Son hafta dünya mali piyasaları gene karıştı. En ağır darbeyi hisse senedi borsaları yedi. En istikrarlı ekonomilerde bile borsa düştü. Döviz ve tahvil piyasalarındaki dalgalanma ise ekonomilerin kırılganlık düzeylerine göre değişti.

Bu gibi mali çalkantılar genellikle iktisatçıları ikiye böler. Mali kesim kökenliler olayı siyasi/teknik nedenlere bağlama ya da piyasaların olağan bir düzeltmesi kabul etme eğilimindedir. Dolayısı ile bozulma geçicidir. Piyasalar yeniden toparlanacaktır. Hatta düzeltme sağlıklıdır.

Diğer tarafta reel ekonomi kökenliler ağırlıktadır. Mali piyasalar da daha önce gerçekleşen yükselişten tedirgindirler. Büyüyen reel dengesizlerin sürdürülemeyeceğini düşünürler. Piyasa çalkantısında daha yaygın ve kalıcı bir kötüleşmenin ilk işaretini görürler.

Velhasıl bir taraf “her şey çok güzel olacak” diğeri “eyvah kriz geldi” der. Her iktisatçı kendi analizinin daha nüanslı olduğuna inanır ama özünde bu iki kamptan birinde yer alır. Sıradan vatandaş ise bu iki zıt görüş arasında yolunu bulmaya çalışır.

Likidite bolluğu
Dünya mali piyasalarında ilk ciddi türbülans geçen ilkbaharda yaşandı. Günlük gülistanlık gibi duran bir ortamda ani bir gerginlik oluştu. Küresel oyuncuların risk iştahı düştü. Yükselen piyasaların tümü sarsıldı. Türkiye en olumsuz etkilenen ekonomilerden biri, hatta birincisi oldu.

IMF tarafından sonbaharda yayınlanan Küresel Mali İstikrar Raporu “ikinci dalga” ihtimalini gündeme getirdi. Fırsattan yararlanıp dünya ekonomisindeki dengesizlikleri ayrıntılı şekilde inceledik. Kısaca özetlemek istiyorum.

21’inci Yüzyıl küresel düzeyde inanılmaz bir likidite bolluğu ile başladı. Nedenler arasında ikisi öne çıkıyor. İlki, ABD’nin devasa dış açıklarını kendi parası dolarla finanse etmesidir. Dünya resmi döviz rezervlerinde büyük bir artışa yol açtı.

Diğeri yapısal sorunlarına çözüm üretemeyen Japonya’nın aşırı gevşek para politikasına yaslanmasıdır. Bekleneceği gibi, sıfır maliyetli fonlama olanağı küresel piyasa oyuncuları tarafından sonuna kadar kullanıldı.

“Böyle geldi ama böyle gitmez” diyenlerden olduğum biliniyor. Reel mal-hizmet üretiminden hızlı artan likidite eninde sonunda enflasyonu yükseltir. Likiditeyi kısıtlama zorunluluğu belirir. Süreç tersine döner.

Değirmenin suyu
Bir “saadet zincirini” teşhis etmek zor değildir. Kazanılan parayı kimin ödediğini araştırmak yeterlidir. Toplumsal sağduyunun durumu çok önceden kavradığı “değirmenin suyu nereden?” özdeyişinden bellidir. .

1980’lerin başındaki bankerleri hatırlayalım. Parasını bankere yatıran inanılmaz yüksek faiz geliri elde ediyordu. Onu gören başkaları da paralarını bankere yatırıyordu. O dönemde sanki herkes alıyor kimse ödemiyor gibi duruyordu.

Kokusu sonradan çıktı. Bankerler ve paralar battı. Yüksek faizi kimin ödediği çok iyi anlaşıldı. Teşbihte hata olmaz derler. Bence küresel piyasada bugün kazanılan servetleri yarın servetlerini kaybedecekler ödemektedir. Zararın muhasebeleşeceği gün galiba iyice yaklaştı.

DİĞER YENİ YAZILAR