2000’den bugüne bütçeye damgasını vuran “yüksek faiz-dışı fazla” politikasını tartışıyoruz. Maliye politikası tehlikeli borç dinamiğine kilitlenmişti. Sonuç alındı. Borç oranı 2006’da Maastrich kriterine uyumlu düzeye geriledi.
Bir politikayı gerekli kılan koşullar ortadan kalkınca ne yapılır? Yeni koşulların özellikleri araştırılır. Onlarla tutarlı yeni hedefler saptanır. Politikanın varsayımları yeniden tanımlanır. Yani politikada köklü revizyona gidilir.
Önceki yazılarımda ipuçlarını verdim. Yüzde 1 faiz-dışı fazla borcun sürdürülebilirliğine yetiyor. Yüzde 3 faiz-dışı fazla ile borç oranı beş yılda on puan geriliyor. Yüzde 6.5’le aradaki fark bugünkü fiyatlarla yıllık 22 milyar YTL tutuyor.
Bu ana kadar analizi makropolitika perspektifinden yürüttüm. Çok önemli bir yanı eksik kaldı. Çünkü bütçe, vergi ve harcama demektir. Mutlaka vergiyi kimin ödediğine, harcamadan kimin yararlandığına bakmak gerekir. Ekonomi politik bunu yapar.
Fakirden zengine
Bütçe nedir? Devlet vatandaşın üretiminden vergi, harç, kira, lisans vs. çeşitli adlarla pay alır. Kısaca “vergi” diyebiliriz. Karşılığında güvenlik, yargı, polis, yol, okul vs. hizmet sağlar. Devlet-toplum arasındaki mutabakatın özü “vergi-kamu hizmeti” mübadelesidir.
Bir parantez açalım. Sosyal devlet anlayışında vergi yükü vatandaşlar arasında ödeme güçlerine göre dağıtılır. Buna karşılık harcamalarda vatandaşların ihtiyaçları öne çıkar. Yani bütçe zenginden fakire refah transferinin temel aracıdır.
Türkiye’de maalesef durum farklıdır. Bütçe gelirlerinde yukarıdaki ilkelerle tutarlı olan doğrudan vergilerin payı düşüktür. Gelir düzeyi düşük kesimlerin de ödemek zorunda kaldığı dolaylı vergilerin payı yüksektir.
“Vergi-kamu hizmeti” denklemine faiz-dışı fazlayı ekleyelim. Vergi gelirlerinin faiz ödemelerine ayrılan bölümü tanım icabı vatandaşa hizmet olarak geri dönmez. Faiz-dışı fazla vatandaşın ödediği verginin karşılığını hizmet olarak alması ilkesini bozar.
Dahası var. Vergiyi düşük gelirli kesimler ödüyor. Peki faizi kim alıyor? Mali piyasalar aracılığı ile varlıklı kesimler. Bunu kanıtlayan çok veri vardır. Yani faiz-dışı fazla fakirden zengine refah transferidir. Vatandaştan yurtdışına transfer boyutuna girmiyorum.
Yüksek faiz kısır döngüsü
Bu analize şöyle bir itiraz gelebilir. Bugünün faizi geçmiş faiz-dışı açıkların bedelidir. Geçmişte vatandaş ödediği vergiden fazla hizmet aldığı için bugün aldığı hizmetten daha fazla vergi ödemek zorunda kalmaktadır. Dolayısı ile yukarıdaki mantık geçersizdir.
Hakikaten öyle mi? Türkiye’de kamu borcunu geçmişte verilen yüksek faiz-dışı açıklar mı oluşturdu? Maalesef sayılar farklı bir tablo çiziyor. Borcu geçmiş faiz-dışı açıkların değil geçmiş yüksek faizlerin tırmandırdığını gösteriyor.
Kamu borcundaki artışın baştan itibaren esas nedeninin yüksek reel faizler olmasının sonuçları çok ilginçtir. Geçmişte ödenen yüksek faizlerin oluşturduğu borca bugün de yüksek faiz ödemek için yüksek faiz-dışı fazla gerekmektedir(!).
Söz konusu ekonomi politik özelliklerin iyi anlaşılması faiz-dışı fazla tartışmalarının doğru okunması açısından çok önemlidir.
Bütçenin ekonomi politiği
Haberin Devamı