Hafta sonunu Anadolu yakasının eski sayfiye köyü Pendik’te geçirdim. Bölge son dönemde inanılmaz bir değişim yaşadı. Sanayileşti. Yeşilliğin ve tarlaların yerine beton yapılar dikildi. İlçe nüfusunun 800 bine tırmandığını hayretle öğrendim.
İnsanları alışverişte izlemeyi eskiden beri severim. Çok öğreticidir. Örneğin yabancı bir kenti tanımanın yolu marketlerinden geçer. Neler satılıyor, kimler dolaşıyor, nasıl alışveriş yapılıyor vs. hemen yöre ekonomisini tanıtır.
Her medeniyete damgasını vuran yapılar vardır. Örneğin Orta Çağ’ı mabedler simgeler. Yeni Türkiye’de bu işlevi AVM’ler yükleniyor. Söylemesi zor, anlamı belirsiz isimleri var. Sık sık yan yana ya da karşı karşıya kuruluyor. Hele tatil günlerinde dolup taşıyor.
Sanırım tahmin ettiniz. Kaç zamandır yapmak istiyordum. Fırsattan yararlanıp Pendik civarındaki AVM’leri dolaştım. Hipermarketlere, outlet’lere, yapı marketlere vs. girdim çıktım. Doğrusu keyifli bir gün oldu.
Tüketim medeniyeti
Kapitalizmin verimlilik ve teknolojide yol açtığı büyük kopuşa son yazımda değindim. Üretimde gerçekleşen inanılmaz artış güncel yaşamda bir başka kopuşu getirdi. Tüketimin toplumsal anlamı ve yaşamdaki statüsü altüst oldu.
Ne değişti? Bir: Her an gelebilecek kıtlık, salgın vs. tehlikeleri ortadan kalktı. İki: Biyolojik anlamda zorunlu tüketimin toplamda payı ihmal edilebilir düzeye geriledi. Üç: Teknolojik değişim ve zenginleşme yeni toplumsal ihtiyaçlar yarattı.
Gençlerin bugünkünden farklı bir dünyaya hayal etmekte bile zorlandığını biliyorum. İçinde çocuk parkları bile olan AVM’ler, her hafta silme dolan hipermarket arabaları, yeni modeli çıkınca hemen atılan sapasağlam eşyalar vs. onlara çok doğal geliyor.
Benim çocukluğum ise hiçbir şeyin israf edilmediği, konserve kutularının saklandığı, fizik ömrü bitmeden hiçbir eşyanın atılmadığı bir ortamda geçti. İki zıt medeniyeti tanıma lüksüne (?) sahip son nesil herhalde biziz.
Kapitalizmin getirdiği ve anlamı hâlâ tam kestirilemeyen büyük toplumsal dönüşüm, doğal ihtiyaçlara tekabül etmeyen tüketimin başlıbaşına amaç halini almasıdır. “Tüketim medeniyeti” çok yenidir; geçmişi yüzyıla bile gitmez.
Geçmişten bir anı
Süpermarketi, AVM’yi, büyük mağazayı vs. ancak 1960’ta AFS bursu ile ABD’ye gittiğimde gördüm. İki şey dikkatimi çekti. Çoğunu ilk kez gördüğüm çok sayıda farklı mal vardı. Üstelik her malın çok çeşidi bulunuyordu.
Halbuki İstanbul’da tek tek dükkânlar, bakkal, manifaturacı, tuhafiyeci, nalbur vs. vardı. Bakkalda örneğin pirinç (ya da şeker) çuvalla olurdu. Alıcı miktarı söylerdi. Markette ise paketlenmiş onlarca marka farklı pirinç raflarda duruyordu. Bu kadar çeşit arasında nasıl tercih yaptıklarını merak etmiştim.
Mal bolluğu ve çeşitliliği anlamına tüketim medeniyeti Türkiye’ye gecikerek geldi. Ama Pendik AVM’lerinde vatandaşın tüm gücü ile aradaki farkı kapatmaya çalıştığını gördüm. Kendi kendime “yaşamın anlamı bu mu?” dedim. Devam edeceğim.
AVM gözlemleri
Haberin Devamı