AB’ye alternatif tartışması

AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanan sorunlar bu kez sadece içeriyi etkilemedi. Beklediğimiz gibi dünyanın da ilgisini çekti

Haberin Devamı

AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanan sorunlar bu kez sadece içeriyi etkilemedi. Beklediğimiz gibi dünyanın da ilgisini çekti. Özellikle İngiliz ve Amerikan medyası güçlü şekilde devreye girdi. Örneğin Financial Times ve The Economist’te başmakale yayınlandı. Newsweek kapak yaptı.

Geçen yazımda değinmiştim. Çeşitli nedenlerle Türkiye’nin AB üyeliği anglosaksonlardan destek alıyor. Bu kez adeta tam saha pres yaptılar. AB içindeki Fransa-Almanya ekseni karşıtı bir kampanya başlattılar.

Türkiye içinde varolan tartışma iyice alevlendi. AB karşıtları uzun süredir zaten “adamlar bizi istemiyor, kapıyı vurup çıkalım” diyordu. Şimdi “işte gördünüz, haklı çıktık” havasına girdiler. AB yandaşları ise AB’den kopma durumu üstüne felaket senaryolarını tekrar raftan indirdiler.

Türkiye için AB’ye gerçekçi alternatifler var mı? Müzakerelerin kesilmesi Türkiye’yi ekonomik felakete götürür mü? Bunlar önemli sorular. Görüşlerimi ve tavrımı okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Ekonomik alternatif yoktur
İlk soru ile başlayalım: 1970’lerin ortasında o zamanki Ortak Pazar üyeliği kamuoyunda tartışılırken yine bu konuyu konuşuyorduk. Aynı şeyleri söylüyor aynı sayıları veriyorduk.

25 üyeli AB’nin nüfusu 2004 başında 456 milyon kişidir. Bulgaristan ve Romanya eklenince 500 milyona yükselecek. Buna göre Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü en kalabalık ekonomik birimi oluyor.

AB-25’in milli geliri, satın alma gücü paritesi ile 10 trilyon dolardır (2003). ABD milli gelirinin biraz altındadır. Dünya milli gelirinin takriben dörtte biri ediyor. Kişi başına gelir 21 bin 400 dolardır.

Türkiye’nin yakınında buna eşdeğer başka bir ekonomik güç yoktur. Örneğin Rusya, İran ve Orta Doğu ülkeleri toplamını alalım. Bir: AB’nin yanında ekonomik bir cücedir. İki: Hammadde ihracatçıları için gümrük birliğinin yararı kısıtlıdır. Üç: Siyasi rejimler özünde farklıdır.

Verilere aşina herkes için durum çok açıktır. Türkiye ekonomisinin bütünleşebileceği tek pazar AB’dir. Avrupa Birliği’ne üye olunmayabilir. Ama ekonomisi ile bütünleşmek kaçınılmazdır. Ortada başka gerçekçi alternatif yoktur.

Dışında kalmak felaket değildir
Gelelim ikinci soruya. “AB muhibbi” sıfatını gururla taşıyacak ölçüde kayıtsız şartsız AB yanlısı olduğum biliniyor. Ona rağmen AB dışında kalmayı özellikle ekonomik felaketle özdeşleştiren yaklaşıma katılmıyorum. Hem analizi hem de üslubu hatalı buluyorum.

Bence Türkiye’nin siyasi birlik dışında kalması ama ekonomik bütünleşmesini sürdürmesi mümkündür. Hızlı büyüme için gerekli olan, doğru iktisat politikalarıdır. Gümrük Birliği bile kesinlikle ikinci plandadır. Hem teori hem de dünya deneyimi bunu kanıtlıyor.

Olayın doğru vazedilişi şöyledir. Üyelik süreci siyasi, toplumsal ve ekonomik dönüşümü hızlandırır; üyelik perspektifinin ortadan kalkması, yavaşlatır. Üstüne Türkiye’nin siyasi/ekonomik maceralara girişme ihtimalini artırır. Yani dışarıda kalmak daha risklidir.

Tavrımızı özetleyelim. AB üyeliği Türkiye’nin hiç tereddütsüz çok yararınadır. Ancak Türkiye AB ile yollar ayrılırsa felakete mahkûm değildir. Özgürlüğe, refaha ve huzura giden yolda AB üyesi olmadan da devam edebilir. Tersini düşünmek yanlıştır.

DİĞER YENİ YAZILAR