Piyasalar haftanın ikinci yarısında Merkez Bankasını üzmedi. Faiz kararı için başarı ölçüsünü Perşembe yazdım: Kurun istikrar kazanması. Şimdilik gerçekleşti. Dolar 2.30 TL (sepet 2.70 TL) civarına oturdu. İngilizce “So far, so good!” denir.TL’ye tekrar saldırı olabilir mi? Risk belki azaldı ama hala vardır. Küresel piyasaları özellikle dış açık veren gelişen ülkelerden korkuyor. Gerginlik her an sert ve bulaşıcı panikleri tetikleyebilir. Türkiye kırılganlık liginin üst sıralarındadır. Ticaret açığı arttıAralık dış ticaret verileri TÜİK tarafından açıklandı. Böylece 2013 yılı tamamlandı. Aralık dış ticaret açığını piyasa, geçen yıl düzeyinde (7.2 milyar dolar) bekliyordu. Çok üzerinde, 9.9 milyar dolar geldi. Aralık için tarihi rekordur. Nedeni geçen yıla göre ihracatın 0.6 milyar dolar (yüzde 5), ithalatın ise 3.3 milyar dolar (yüzde 17) artmasıdır. 23.2 milyar dolar Aralık ithalatı Mayıs’ın tarihi rekoruna adeta eşittir. Yıllık sayılara dönelim. 2013’de ihracat geçen yılın yüzde 0.4 altında kaldı: 152 milyar dolar. Buna karşılık ithalat yüzde 6.4 yükseldi: 253 milyar dolar. Dolayısı ile dış ticaret açığı yüzde 18.7 arttı: 100 milyar dolar. Son yirmi ayın en yüksek açığıdır.Gene altın ticaretiDış ticaret açığındaki bu artışı nasıl açıklarız? İki zıt etki var. Büyüme yüzde 2.2’den yüzde 4’e hızlandı. Ama TL sepet bazında ortalama yüzde 8.1 değer kaybetti. Birbirini dengelemesi gerekir.Ne oldu? Hesabı altın ticareti bozuyor. Aralık’ta altın ithalatı 1.4 milyar dolara tırmandı. Yıllık net ithalat ise 12 milyar dolara yaklaştı. Geçen yıl 5.7 milyar dolar net ihracat vardı. Altının yıllık dış ticaret açığındaki artışa katkısı 17.5 milyar dolar ediyor. Yani 2013’de altın hariç ticaret açığı 1.8 milyar dolar daralarak 88 milyar dolara iniyor. Ancak aynı anda enerji ithalatı da 3 milyar dolar düşüyor. Böylece konjonktürün esas göstergesi altın ve enerji hariç dış ticaret açığına ulaşıyoruz: 1.4 milyar dolar yükseliyor. Ödemeler dengesi yayınlanınca konuya geri döneceğim.
Ne gündü ama! Bence 28 Ocak 2014 iktisat politikası tarihine mutlaka geçecektir. Aslında merkez bankalarının sürpriz yapmaları olağandır. Ama bir hafta ara ile böylesine zıt kararlara çok nadiren rastlanır.Karar öncesi okulda sohbet ediyorduk. İki konu açıktı. Bir: Dövizi baskılamak istiyordu. İki: Bu amaçla faiz yükselecekti. Ama gerisi belirsizdi. Hangi faiz? Ne kadar artış? Başka araç kullanılacak mı? Senaryo çoktu; işin içinden çıkamadık.Amaç kuru baskılamakKararın ayrıntısı medyada yer aldı. Faizde yüksek ve kapsamlı artışa gidildi. Aynı anda iki küsur yıldır uygulanan geniş faiz koridoru daraltıldı. Bu anlama esnek para politikası terk edildi. Geleneksel para politikasına dönüldü.Neden bu politika bileşimi seçildi? Yukarıda yazdım. Tek amacı döviz kurunu baskılamaktır. Nitekim ekonomide en küçük ısınma işareti yoktur. Tersine, talep ve üretimde hızlı yavaşlama gözleniyor. Yani faiz artışı reel konjonktürü hedeflemiyor.Amaç araçları belirler. TL’nin değer kaybı nasıl engellenir? En kolayı mali piyasalarla iyi geçinmek, istediklerini vermektir. Lafı dolaştırmayalım. Dış açığa rağmen kısa vadeli sermayeyi çekecek cazibeyi yaratmaktır. Bu da yüksek reel faizdir.Piyasaya yeter mi?Faiz artışının orta-uzun vadeli sonuçlarına girmiyorum; zamanımız çok. Bugüne odaklanıyorum. Önce piyasaların yeni durumu hazmetmesi gerekiyor. İlk tepki doları 2.16 TL’ye indirdi. Ama sabah tekrar alım geldi. Dolar 2.25 TL’ye (sepet 2.67 TL) oturdu.İyi senaryo yeni para politikasının piyasayı tatmin etmesidir. Gecelik borçlanma faizi yüzde 8’e yükseldi. Vade riski taşımadan yüzde 1 reel faiz demektir. Kritik soru: Yabancılar için yeterli mi? Öyle ise döviz piyasası bir süre sakinleşir. Kurun burada istikrar bulması yönetim açısından başarı sayılabilir. Ya kötü senaryo? Piyasa ilk raundu kazandı. Yönetimin kur zafiyeti tescil edildi. Piyasa tekrar faiz artışına zorlayabilir. İşler karışır. Yerim bitti; orta-uzun dönem ve reel ekonomiye hasarı başka yazıya kaldı.
Dün dolar yeniden 2.40 TL’ye yaklaştı. Ardından bu akşam Para Politikası Kurulu’nun olağanüstü toplanacağı açıklandı. Piyasa “faiz artışı geliyor” diye tefsir etti. Dolar 2.31 TL’ye, gösterge faiz yüzde 10,9’a gevşedi.Önümüzde heyecanlı iki gün var. Sabah yılın ilk enflasyon raporu basın toplantısı ile tanıtılıyor. Akşam faiz artışı beklenen PPK yapılıyor. Yarın Fed’in likidite artışını kısma (ya da kısmama) kararı geliyor. Piyasaların gerginliği normaldir.Yakın dönem tarihiİktisat politikası tartışmasına ara veriyorum. Kararları görelim. Son dönemde yayınlanan önemli kitapları tanıtmaya devam ediyorum. Minsky ve Clark’tan sonra sıra Türkiye iktisat tarihi üzerine çok yararlı bir kitaba geldi.Şevket Pamuk: Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi (İş Bankası Yay. İstanbul 2014). Boğaziçi öğretim üyesi Pamuk yakın dönem iktisat tarihi uzmanıdır. Orta Doğu tarihi üzerine de çalışmaları vardır.Dönem seçimi çok önemlidir. Tek başına Cumhuriyet dönemi yetersiz kalırdı. Bir: Osmanlı ekonomisinde dönüşüm 19’uncu yüzyılda başlamıştı. İki: 20’nci yüzyılın ilk çeyreği mutlaka analize dâhil edilmelidir.Kurumsal iktisat gözü ileGeçmişte olup bitenler değiştirilemez. Ama onlar hakkında yazılan tarih mutlaka dönüşür. Bir neden yeni ampirik bulguların ortaya çıkmasıdır. Bunlar teorik alet kutusunu da zenginleştirir. Aynı anda değer yargıları ve zihniyetler de farklılaşır.Pamuk bir ilki gerçekleştiriyor. Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk yüzyılını “kurumsal iktisat” yaklaşımı ile çözümlüyor. Daha önce sık değindim. Elimizdeki en gerçekçi toplum (ve tarih) teorisi olduğunu düşünüyorum.İki yüzyılı 350 sayfaya sıkıştırmak zordur. Uzatınca okuyucunun ilgisi azalır. Kısalınca içerik zayıflar. Pamuk bu zor işin üstesinden geliyor. Bu öğretici ve yararlı kitabı yakın geçmişi ve bugünü anlamak isteyen herkese hararetle tavsiye ediyorum.
Piyasa beni mahçup etmedi. Kurda beklediğim sert hareket Perşembe gerçekleşti. Dolar 2.40 TL’ye (sepet 2.80 TL) yöneldi. TCMB’nin rekor döviz satışı ile dolar 2.33 TL’ye (sepet 2.75 TL) gevşedi. Ama gösterge faiz yüzde 11’e tırmandı ve orada kaldı. Küresel piyasalar da haftayı kötü kapattı. Gelişmiş ülke borsalarında kayıplar yüzde 2’yi geçti. Gelişen ülkelerin paraları değer kaybetti. ABD’de para politikasının normalleşmesi süreci sancılı geçecektir. Daha işin başındayız; devam eder.Risk algısı farklılaşıncaMevcut politika tavrının sürmesi halinde kur ne olur? İki analiz var. Piyasa TL’nin değer kaybı kalıcı ve yetersizdir diyor. Ekonomi yönetimi ise kurun şiştiğini ve TL’nin değer kazanacağını savunuyor. İktisadın temel kurallarından biridir. Risk algısında farklılaşma ticaret olanağı yaratır. İki taraf da karlı çıkacağını düşündüğü bir alışveriş fırsatına kavuşur. Biri alır, diğeri satar; ikisi de mutlu olur. Sonunda doğru analiz yapan kazanır. İngilizce “paranı ağzının olduğu yere koy” deyimi vardır. Söylediğine inanan davranışınla kanıtlar demektir. Nitekim piyasa bunu yapıyor. Döviz alıyor. Diğer tarafta sadece Merkez Bankası döviz satıyor. Hazine ise kenardan seyrediyor.Hazine de katılmalıHalbuki Hazine’de katılmalıdır. İki enstrüman kullanılır. Biri dövize endeksli bonodur. Kısa vade (bir-iki yıl) yeterlidir. Yerli alıcının bilançosu düzelir. Diğeri benzer vadeli döviz tahvilidir. Rezerv harcamadan döviz satışını mümkün kılar.Tahmini tutarsa Hazine yıl sonunda ne kazanır? Yıllık bonu faizini yüzde 5, doları bugün ve yıl sonu 2.30 TL alalım. Hasılatla piyasadan yüzde 11 getiren TL bonosu alınsın. Kazanç yüzde 6’dır. 20 milyar dolarda 2.8 milyar TL eder. İyi paradır.Hazine neden kazanıyor? Çünkü kur riskini üstleniyor. Kur tahmini tutmazsa zarar edecektir. Neden yapmıyor? Benzerini 2001 krizinde yaşadık. Bürokratik direnç aşılamadı. Yüksek faizin faturası vatandaşa ödetildi. Beklentilere etkisini de unutmayın. Niyet ifadesi bile yetebilir. Önermesi benden...
Salı günü döviz kurunda sert hareketler beklediğimi yazdım. PKK kararının hemen ardından dolar 2.27 TL’yi görünce umutlandım. Ama arkası gelmedi. Doğrusu piyasa beni hayal kırıklığına uğrattı. 2 krş. için bu kadar gürültüye değer miydi?Bu kez bilek güreşi kamuoyunda sürüyor. Dikkatinizi çekmiştir. Yüksek faiz lobisi medyada eski hâkimiyetini kaybetti. Hükümet desteği düşük faiz lobisini güçlendirdi. Sesini daha çok duyuruyor. Başbakan da moral verdi. Merkez Bankası’nı açıkça kutladı.Örtük faiz koridoruPara Politikası Kurulu belki en ilginç kararını aldı. Bir yandan faiz koridorunu sabit tuttu. Böyle bakınca fonlama faizi (yüzde 7,75) değişmedi. Fakat bazen piyasayı daha yüksek faizle (yüzde 9) fonlayacağını açıkladı. Yani faizi yükseltti.Sonuçta faiz yükseldi mi yükselmedi mi? “Meleklerin cinsiyeti” benzeri tartışmalara müsaittir. Biz kavramların gevşetilmesine zaten alışığız. 2006 öncesinde uygulanan “örtük enflasyon hedeflemesini” hatırladım. İngilizce “oxymoron” denir.Bugüne uygulayalım. Elde bir faiz koridoru var. Fakat koridorun üst sınırında iki faiz yer alıyor. Bazen biri, bazen diğeri kullanılıyor. Kararı günden güne Merkez Bankası veriyor. “Örtük faiz koridoru” bence yakışıyor. Literatüre katkımız olsun.Tutarlılık adınaSon sürecin bir başka boyutu ilgimi çekiyor. Türkiye’de herkes dış açığın ulaştığı boyutu eleştiriyor. Şimdiye kadar “bu açık iyidir, sürmelidir” diyene rastlamadım. Bu durumda ne beklenir? TL’nin değer kaybetmesi olumlu karşılanır.Tutarlılık bunu gerektiriyor. Çünkü kısa dönemde dış açıkla mücadelenin tek etkili yolu ülke parasına değer kaybettirmektir. Teori öyle diyor. Dünyanın bu konuda zengin deneyimi de aynı yöndedir.Ya Türkiye? Yıllardır dış açığı en büyük sorun ilan edenlere bakıyorum. Aniden hava değişti; dış açık unutuldu. Yerini TL’nin değer kaybı aldı. Meğer kurun yükselmesi ekonomiyi felakete götürürmüş! “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyorum.
Bugün hem Başbakan Erdoğan’ın AB ziyareti hem Para Politikası Kurulu toplantısı var. Öncesinde piyasa gerildi. Dolar haftayı 2.25 TL (sepet 2.65 TL) ile tarihi rekor kırarak açtı. Sonra biraz gevşedi. Sert hareketler olabilir.Merkez Bankası faiz artışına gidecek mi? Rivayet muhtelif; papatya falı açan çok... Mali piyasa faizin yükselmesi için tam saha pres uyguluyor. Ama çoğunluk faiz-dışı tedbirler öngörüyor. Bence Brüksel’den gelen mesaj daha kritiktir. Bekleyelim, görelim.Dünya iktisat tarihiTürkiye’de tartışma gene faiz-kur kısır döngüsüne saplandı. Önemli; ama fazlası beni sıkıyor. İçeriği zengin konular atlanıyor. Örneğin son dönemde çok ilginç kitaplar yayınlanıyor. Geçen hafta Minsky’nin kitabını tanıttım. Devam ediyorum.Gregory Clark: Fukaralığa Veda Dünyanın Kısa İktisat Tarihi (çev. E. Demircioğlu; İstanbul Bilgi Üniversitesi yay. İstanbul 2013). İktisat tarihçisi yazarı 19’uncu Yüzyıl başında İngiltere ve Malthus uzmanıdır.Başlıkta özetlenen temel tezler aslında iyi biliniyor. Daha önce çok yazıldı. Bu kitabın özelliği ne? Uzun ve karmaşık bir tarihi süreci kısa ve öz şekilde, okuyucu dostu bir üslupla sunuyor. Ayrıntılar içinde kaybolmuyor.Büyük dönüşümPazar akşamı Chelsea-ManU maçını mahallede (Timothy’s) dostlarla seyrettim. Gene eski günler açıldı. Laf son 40-50 yılın büyük değişimine geldi. Yeni nesillerin bilgisizliğinden (ve ilgisizliğinden) şikâyet ettik. İhtiyar muhabbeti...Aslında süreyi geriye doğru birkaç yüzyıl uzatınca daha da çarpıcı oluyor. Son iki-üç yüzyılda insanoğlunun önceki tarihi ile gerçek bir kopuş yaşandı. Teknolojide, üretkenlikte, yaşam kalitesinde inanılmaz bir dönüşüm gerçekleşti.Modern toplumlar buraya nereden ve nasıl geldi? Büyük dönüşüm nasıl ölçülür? Kritik anları nelerdir? Kitabı edinmenizi ve okumanızı hararetle öneriyorum. Bugünü daha iyi anlarsınız. Ufkunuz genişler; vizyonunuz zenginleşir.
Perşembe günü dolar için 2.20 TL’ye (sepet 2.60 TL) psikolojik sınır dedim. Mürekkebi kurumadan aşıldı. Acaba bana inat mı? Yoksa Salı toplanacak Para Politikası Kurulu öncesi heyecanı mı? Manidar (!) bulanlar çıkacaktır. Kasım ödemeler dengesine değinmeyi unutmuşum. Dış açık piyasa beklentisinin altında geldi. Altın hariç açıkta düşüş sürüyor. Kasım’da yıllık 50.7 milyar dolara indi. Bu eğilim giderek güçlenir. Aralık verisi ile yılın tümüne bakacağım. Çapa taramadı2013 bütçe sonuçları Bakan Şimşek tarafından açıklandı. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Bütçe açığının hedefin altında kalacağı sonbaharda belirginlik kazanmıştı. Sonuç şaşırtmadı. Belki “sıcak paracıları” biraz üzmüştür, o kadar.Her fırsatta vurguladım. Maliye politikası içeride ve dışarıda esen ters rüzgarlara karşı ekonominin temel çapasıdır. Yoksa dış açığın ulaştığı düzey gemiye çoktan demir taratmış, fırtınalı sulara taşımıştı.Bütçe 2013’ü 18.4 milyar TL açık ve 31.5 milyar TL faiz-dışı fazla ile kapadı. Milli gelirin, aynı sıra ile, yüzde 1.2 ve yüzde 2’si ediyor. 2008’den bu yana en iyi gerçekleşmedir. Ekonomi yönetiminin başarı hanesine yazılmalıdır.IMF’siz disiplinKonjonktür boyutunu hatırlatalım. İki yıldır ekonomi yavaş büyüyor. Ona rağmen bütçe açığı daralıyor. Yani vergi gelirleri güçlü büyüme sayesinde denemez. Kısmen kur artışının vergi gelirlerine olumlu etkisini yansıtıyor.Sizleri on yıl öncesine götürmek istiyorum. 2004 yazında herkes hükümetin IMF’le Standby Anlaşmasını yenilemesini istiyordu. Döviz ve kur sıkıntısı yoktu. Yani nedeni IMF olmadığı takdirde mali disiplinin bozulacağına kesin inançtı. Bu mantığa karşı çıktım. “Siyasete güvensizliğin anatomisi” başlıklı yazımda (4/8/2004) “Türkiye’de toplum ve siyasi sınıf mali disiplinin önemini kavradı mı?” diye sordum. Tarih cevabımı doğruladı. Bütçe disiplini IMF’siz sürdürüldü. Çok önemlidir.
Fed bu yıl parasal genişlemeyi durduracak mı? İşaretler bu yönde gelince mali piyasalar geriliyor. İçeride anında döviz kuruna yansıyor. Şimdilik dolar 2.20 TL’yi (sepet 2.60 TL’yi) aşamadı. Acaba psikolojik sınır mı? Bekleyelim, görelim. Ekim istihdamı TÜİK tarafından açıklandı. Eylül-kasım dönemini kapsıyor. İşsizlik oranı geçen yıla göre 0.6 puan yükseliyor (yüzde 9,7). İşsizlikte artış biraz yavaşlıyor ama iş gücüne katılım ve istihdam oranları düşüyor. Ayrıntısına önümüzdeki ay bakarım. Denge kuru hesabıTürkiye’de tüm iktisat politikası polemikleri döviz kuruna bağlanır. “İki tarz-ı iktisat” demiştim. “Sıcak paracılar” iç talep dostu değerli TL’yi, “kurcular” ise ihracat dostu düşük değerli TL’yi savunur. İkinci grupta yer aldığım biliniyor. Neye göre düşük ya da aşırı değerli? “Denge kurunu” bilmek gerekir. Teoride kolaydır. Uygulamada işler karışır. Farklı hesaplar farklı denge kurları verir. Örneğin Merkez Bankası reel kurun yılda yüzde 2 değer kazanabileceğini savunuyor. Ben bir süre The Economist’in BigMac kurlarını kullandım. Sonra ekonometrik modellere döndüm. Geçen yıl (12 Aralık 2012) Williamson ve Kline’ın çalışmasını tanıttım. Yılda iki kez güncelleniyor. Ekim 2013 verileri ile son hesapları kasımda yayınlandı.Dolar 2.43 TLModel 34 ülkeyi kapsıyor. Ortalama büyümeyi sabit alıyor. Sürdürülebilir dış açık/milli gelire oranını yüzde 3 kabul ediyor. Bu hedefle uyumlu reel kuru buluyor. Böylece denge dolar kuruna ulaşıyor. İki yıldır TL uzak ara en değerli para çıkıyor. Dengede sapma oranı geçen yıl yüzde 23’tü; bu yıl yüzde 18,5’a düşüyor. Neticede Ekim 2013 için denge dolar kuru 2.43 TL hesaplanıyor (sayfa 8; tablo 4). Geçen yıl 2.31 TL idi.Ekimden bugüne TL yüzde 11 değer kaybetti. Yani sapma yüzde 10’un altına indi. Düzeltmenin çoğu gerçekleşti demektir. İyi haberdir. Ama TL hâlâ aşırı değerlidir. Kısa dönemde piyasanın aşırı tepkisine açıktır. Kötü haberdir.