Para politikası tartışmalarında kredi gelişmelerine sık değiniliyor. 2012’nin ilk enflasyon raporu bu hafta açıklanıyor. Öncesinde bakmak istedim.
Kredi hacmi konjonktürün en kritik değişkenlerinden biridir. Para politikası ile toplam talep düzeyi arasındaki bağı krediler kurar. İktisatçılar “kredi kanalı” diyor. Faiz ve likidite politikalarının esas amacı kredi hacmini arzulanan yönde etkilemektir.
Kredi hacmindeki değişimin birden fazla etkene bağlı olduğunu unutmayalım. Ekonomide sık raslanır; tek gösterge yeterli bilgi taşımaz. Çok sayıda değişkeni eşanlı izlemek gerekebilir. Kredi kanalı için özellikle böyledir.
Kredi talebi tüketici ve firmalardan gelir. Geri ödeme kapasitesi önkoşuldur. Gelir üzerinde harcama arzusunu yansıtır. Bazen krediye talep olmaz. Japonya tipik örnektir. Kriz sırasında ABD, AB, vs. çok ülkede benzer sorunlar oluştu. Türkiye de dahildir.
Kredi arzını bankalar yapar. Bir belirleyicisi risk iştahıdır. Bozulunca birbirlerine bile borç vermezler. Diğeri fonlama olanaklarıdır. Mevduat reel kesim kökenli kaynaktır. Yetmeyince iç-dış mali piyasalardan ve Merkez Bankasından temin edilen fonlar krediye dönüştürülür.
Reel kredi endeksi
Durum tesbiti ile yola çıkalım. Türkiye’de bankaların reel kesime açtığı nominal kredi miktarını Merkez Bankası her hafta yayınlıyor. Tüketici (konut, araç, ihtiyaç, vs.) ve firma kredilerinin toplamıdır. Döviz kredileri dahildir. Reel sayılara ulaşmak için TÜFE’yi kullandım.
Alışılan yöntem yüzde değişime bakmaktır. Analiz bir yıl önceye kıyasla değişim oranı ile yürütülür. Ancak yıl içinde eğilim kırılmasını yansıtmaz. Onu görmek için mutlak değerleri izlemek daha yararlıdır. Kısa dönemde olup biten daha net anlaşılır.
Lafı uzatmayalım. Sadeleştirmek için reel kredi hacmini bir endekse dönüştürdüm. Kriz dönemini de kapsamak için Ocak 2008’den başlattım. Kriz öncesi zirveyi (Eylül 2008) baz aldım. Kolay izlenen bir grafik oluştu.
Son çeyrekte eğilim değişiyor
Dört yılın hikayesini kısaca özetleyelim. 2008 krizi kredi hacmini daraltıyor. Bir yandan kriz ortamında reel kesimin daha az harcaması kredi talebini düşürüyor. Aynı anda bankaların fonlama sorunları ve nakit kalma arzusu kredi arzını kısıyor. Nisan 2009’a kadar bu eğilim sürüyor.
Endeksi bu nedenle tercih ettim. Örneğin Nisan 2009’da reel kredi miktarı bir önceki yılın hala üzerinde; yani yıllık artış oranı azalıyor ama pozitif çıkıyor. Halbuki endekste yedi ay boyunca reel kredide daralma yaşandığı çok açık görülüyor.
Reel kredi hacmi Mayıs 2009’dan itibaren artışa geçiyor. Şubat 2010’da kriz öncesini yakalıyor. Ondan sonra artış hızlanıyor. Eylül 2011’de endeks 164 değerini alarak rekor kırıyor. Yani onsekiz ay içinde reel kredi hacminde yüzde 64 artış gerçekleşiyor.
2011’in son çeyreğinde reel kredi hacmi tekrar gerilemeye başlıyor. Nedenini biliyoruz. Uygulanan yeni politika bileşimi kredi artışını denetlemeyi amaçlıyor. Bankalar bir süre direniyor. Ama sonunda politika sonuç veriyor. Kredi hacminde düşüş eğilimi belirginleşiyor.
Olumlu bir gelişmedir. 2012’de “yumuşak iniş” senaryosunu güçlendiriyor.
2011’de krediler
Haberin Devamı