Son iki yazıda çıkan yılı değerlendiriyoruz. Yıllarca sadece Türkiye’ye odaklandık. Dışarıyı ihmal ettik. Ama krizle birlikte küresel konjonktürün önemi arttı. Şartlara uyduk. Dünya ekonomisi ile başlıyoruz.
Kısaca hatırlayalım. 2008 adeta bir kâbus havasında bitti. 2009’da saldırgan para ve maliye politikaları devreye girdi. “Büyük Buhran” çapında bir küresel felaket engellendi. 2010’da gelişmiş ülkelerde ilk toparlanma işaretleri belirdi.
Ama dünya ekonomisi üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmıyordu. Ben dâhil, pek çok iktisatçı, mali piyasaların iyimserliğini sorguluyordu. Başka yerlerde başka sorunların biriktiğine dikkat çekiliyordu.
26 Aralık 2010 tarihli yazımı şöyle bitirdim: “Dünya ekonomisi 2010’u beklenenden iyi geçirdi. Ancak reel dengesizliklerde düzeltme bir türlü devreye sokulamadı. Bu da başka dengesizliklerin tohumlarının atılmasına yol açtı. Dolayısı ile 2011’e zor bir miras bırakıyor.”
Euro krizi
Küresel düzeyde 2011’e damgasını vuran olay hiç tereddütsüz euro bölgesini saran kamu borcu krizidir. Yıl boyunca dünya kamuoyunu ve mali piyasaları meşgul etti. Euro bölgesinin, hatta AB’nin dağılmasına kadar giden senaryoları besledi.
Doğal olarak, çeşitli vesilelerle ben de konuya girdim. Genelde daha iyimser kanatta yer aldım. Birkaç kez “merak etmeyin, euro dağılmaz, şu ya da bu şekilde bir çözüm bulunur” dedim.
İktisatçı için euro bölgesinin sorunları kolaydır. Yunanistan müflistir; İtalya ve İspanya’nın ise likidite sorunları vardır. İlki borç silme gerektirir. İkincisi likidite verilerek çözülebilir. Her ikisi de teknik açıdan hem mümkün hem basittir.
Çözümü zorlaştıran siyasettir. İki çözüm de geçmişte sorumsuz davrananların bugün bedel ödemeden sıyırmaları anlamına gelir. Bu durum geçmişte sorumlu davranan bölge ülkelerini rahatsız eder. Üstelik alacaklılar onlardır. Çözüme direnirler.
Yeni öğrendim; Almanca “borç” sözcüğü suç kavramından türetilmiş. Euro krizini tırmandıran özellikle Almanya’da siyasi karar mekanizmasını etkileyen suçluları cezalandırma arzusudur. Teknik enstrümanların yetersizliği değildir.
Ufuktaki “sert iniş”
Küresel ekonominin önündeki temel sorun hâlâ aynıdır: ürettiğinden fazla harcayan (dış açık veren) ekonomilerle ürettiğinden az harcayan (dış fazla veren) ekonomiler arasında üretim-harcama dengesi nasıl yeniden tesis edilecek?
“Yumuşak iniş” için ikinci grup ülkelerde tüketim artışının üretim artışının ciddi şekilde üzerinde seyretmesi gerekiyor. Maalesef 2010’da bu yönde olumlu bir gelişme sağlandığını söyleyemiyoruz.
Dolayısı ile dünya ekonomisinde “sert iniş” ihtimali gözle görülür şekilde yükseliyor. Bir: Yeni mali çalkantılar gündemdedir. İki: Küresel büyüme yavaşlıyor; hatta tamamen durabilir. Üç: Politika opsiyonları geçmişe kıyasla çok daha sınırlıdır.
Velhasıl 2011 dünya ekonomisi için tatsız bir yıldı. Korkarım 2012 onu da aratabilir.
2011’de dünya ekonomisi
Haberin Devamı