Çıkan yılı değerlendiriyoruz. Küresel mali krizle başladık. Mali piyasalar Mart’ta dibe vurdu. Ardından beklenmedik hızla toparlandı. Bu sonucu uygulanan iktisat politikaları sağladı. Mali kesime ya doğrudan ya da ucuz para yolu ile kamu kaynakları aktarıldı.
Bugün reel ekonomiye dönüyoruz. İlk günden itibaren vurguladık. Mali kriz öncesinde küresel ekonomide büyük reel dengesizlikler birikmiş, sancılı bir düzeltme süreci kaçınılmaz hale gelmişti. Dolayısı ile mali krizi reel düzeltmeden ayırt etmek gerekiyordu.
Hangi dengesizlik? Geçmişte uzun uzun anlattık. Bazı ülkelerde, başta ABD, (Türkiye bu grupta) tüketimin üretimden hızlı artışı büyük dış açıklar yaratıyordu. Diğerlerinde ise, başta Çin, tüketimin üretimden yavaş artışı dev dış fazlalara yol açıyordu.
Reel düzeltmeyi bu çerçeve tanımlıyor: dış açık verenler tüketimini kısarken dış fazla verenler tüketimini artıracaklar. Ancak, intizamlı bir düzeltme için ikisinin eşanlı gerçekleşmesi gerekiyor. Aksi halde küresel ekonomik büyüme riske girecektir.
Reel düzeltme nerede?
Hemen soralım. 2009’da küresel dengesizliklerin düzeltilmesi yolunda ciddi adımlar atılabildi mi? Maalesef “evet” diyemiyoruz. Hatta, tam tersine, politika önceliğinin sadece yangının yayılmasını engellemeye verildiğini izliyoruz.
Resesyonla mücadelede en sert politika tepkisini veren ABD ile başlayalım. Özel tüketim gerileyince iç talebi canlandırmak için kamu harcamaları artırıldı. Devasa bütçe açığı resesyonun derinleşmesini önledi. Bu anlamda başarılı oldu.
Ancak düzeltme süreci başlamadı. Çünkü toplam tüketimde azalma sınırlı kaldı. Değişen iç talebin özel-kamu arasında dağılımı oldu. Dolayısı ile sürdürülebilirlik sorunu özel kesimden kamu açığına (kamu borcuna) kaydı.
Diğer gruba geçelim. Küresel resesyon karşısında Çin de iktisat politikalarını hızla gevşetti. Bir yandan kamu altyapı yatırımları artırıldı. Aynı anda kredi kanalı gevşetildi ve üretken yatırımlar teşvik edildi. Neticede ihracatın düşmesine rağmen büyüme sürdü.
ABD ile simetriye dikkat çekerim. Çin de düzeltmeyi destekleyen politikalardan kaçındı. Harcama özel tüketim yerine yatırımlardan geldi. Artan yatırımların yarattığı ek kapasitelere talebin nereden geleceği sorusu yine açıkta kaldı.
2009’un dersleri
Bir: Keynesçi politikaların mali krizin bir ekonomik felakete dönüşmesini engellemekteki başarısı tescil edildi. O kadar ki, IMF bile bütçe açıklarını savunmak zorunluluğunu hissetti.
İki: Reel dengesizlikleri düzeltmenin mali krizi denetim altına almaktan çok daha meşakkatli ve sancılı bir sürece tekabül ettiği anlaşıldı. Pek çok ülkede siyaseten çok zor tercihleri geleceğe atma şansı azaldı.
Üç: Küresel sorunlara ancak iktisat politikalarının küresel eşgüdümü ile çözüm üretilebileceği ortaya çıktı. Her küresel dengesizliğin mutlaka iki tarafı vardır. Düzeltme sürecinde işbirliği yapmazlarsa ikisi de zararlı çıkar.
Dört: Küresel kurumların bu çapta bir düzeltmeyi yönetecek bilgi, beceri ve yetkiye sahip olmadıkları görüldü. Ama eskinin bitmesi yeninin doğuşu için maalesef yeterli olmuyor. Değişime direnci kırmak zaman alıyor.
Özetleyelim. 2009’da küresel resesyonun bir ekonomik felakete dönüşmesi ‘Keynes’çi politikalarla önlendi. Ama reel düzeltme yolunda atılan adımlar çok cılız kaldı.
2009’da küresel ekonomi
Haberin Devamı