2007’nin riskleri (3)

Belirsizlik 2007’nin en belirgin özelliğidir. İlk kez yılbaşında nokta tahmin veremedik. Genel eğilimi saptadık. Büyüme düşer, enflasyon geriler, dış açık küçülür ve TL değer kaybeder dedik. Sonra önem sırasına göre riskleri sıralamaya başladık

Haberin Devamı

Belirsizlik 2007’nin en belirgin özelliğidir. İlk kez yılbaşında nokta tahmin veremedik. Genel eğilimi saptadık. Büyüme düşer, enflasyon geriler, dış açık küçülür ve TL değer kaybeder dedik. Sonra önem sırasına göre riskleri sıralamaya başladık. En üstte uluslarararası likidite koşulları yer alıyor. Dış kökenli türbülans karşısında Türkiye ekonomisinin kırılganlığı geçen yaz başında yaşananlardan iyi biliniyor. Bir alt sırada şişen iç talep balonunun devam etmesi riski var. Sürdürülemez büyüme enflasyon ve dış açığı olumsuz etkileyerek Türkiye’yi sürüden kopartabilir. İç kökenli bir türbülans ihtimali çok yükselir.

Böylece üçüncü sıradaki risk unsuruna yani 2007’nin çifte seçimlerine geldik. İki farklı mekanizma düşünebiliriz. Seçim süreçleri mali piyasalarda “güveni” sarsabilir. Ya da makro politikalarda gevşemeye neden olabilir.

Risk hiyerarşisi
Riskler arasındaki hiyerarşi çok önemlidir. İlk iki riskten birinin gerçekleşmesi halinde iç siyasete zaten sıra gelmez. Daha açık söyleyelim. Dış mali türbülans ya da canlı iç talep durumunda en iyi seçim senaryosu bile sonucu değiştirmez. Yani iç siyasetin konjonktüre etkisi ancak diğer risklerin gerçekleşmediği durumlarda öne çıkar.

Bunun tersini savunanlar var. Para politikası hatalarını ve iç talep balonunu kabul etmeyenler iç siyaseti risk hiyerarşisinin tepesine yerleştiriyor. Çıkacak sorunların faturasını siyasetçilere çıkarma çabası olarak görebiliriz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayalım. 2007’nin ilk yarısında dünyada risk iştahının yüksek seyrettiğini ve iç talepte hissedilir bir yavaşlamanın gerçekleştiğini varsayalım. Ama Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na aday olsun ve kazansın. Ne olur? Örneğin döviz kuru mayıs-ağustos dönemindeki gibi bir çalkantı yaşar mı? Hatırlatalım. Döviz sepetine göre YTL mayıs başından haziran sonuna yüzde 28 değer kaybetmiş, Haziran sonundan eylül başına ise yüzde 11 değer kazanmıştı.

Zor bir soru olduğunu biliyorum. Sanırım benim yaklaşımımı tahmin edebiliyorsunuz. Olmaz demem. Ama ancak o kadar olur, hatta daha yumuşak bile geçebilir derim.

Tetikleyici iç siyaset
Şimdi talepte yavaşlama varsayımını terk edelim. 2007’nin ilk yarısında iç talebin canlandığını kabul edelim. Yani Türkiye’nin sürüden koptuğu senaryoya (ikinci sıradaki risk) geri dönelim. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı çok farklı sonuçlar yaratabilir. Mali piyasalar zaten canlı iç talep, düşmeyen enflasyon ve artan dış açıktan çok tedirgindir. Siyasi gerginlik bardağı taşıran damla olur. Ciddi bir mali türbülans ve sert bir reel düzeltme beraberce yaşanır.

Nüanslar gene çok önemlidir. Bu süreçte siyaset sadece tetikleyici görevini üstlenmiştir. Esas sorun sürdürülemez büyümenin süregelmesidir. Yangında kibritin düştüğü ortamın özellikleri esastır. Yaş ormanda hemen söner. Kuru ormanda yangın çıkartır.

DİĞER YENİ YAZILAR