Evlenmeden önce evlerinin eşya listesinde mikrodalga fırını yoktu. Daha doğrusu genç nişanlılar onu hiçbir zaman evlerine sokmamakta kararlıydılar; çünkü sağlıklı yaşam ilkelerini ciddiye alan birçok kişi gibi onlar da bu fırının sağlığa zararlı olduğuna inanıyorlardı. Evliliklerinin ikinci yılında ziyaretlerine gittiğimde mutfak tezgâhının üzerinde yeni aldıkları mikrodalga fırınını gördüm. “Hani hiç almayacaktınız?” diye sordum. “Ne yapalım, ikimiz de çalışıyoruz. Ne ocak, ne de fırın onun yerini tutmuyor, çok pratik,” dediler...
Teknoloji bir kez insanoğlunun hayatını kolaylaştırmaya başladı mı, onu durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor. Bırakın bizlerden önceki kuşakları, günümüzde bile teknolojik yeniliklere önce karşı çıkılıyor. Televizyonlar, bilgisayar ekranları, cep telefonlarının kanser yaptığı yolundaki kehanetler bir süre tüketicileri frenlemeyi başarmış ama kaygılar hızla göz ardı edilmişti. Ama tüketicilerin en uzun süre direndikleri teknolojik yenilik mikrodalga fırınlar oldu.
İlk modelleri 1950 yılında piyasaya çıkan bu yeni cihaz ancak 1960’lı yılların sonlarında kabul görmeye başladı. Çünkü tarih öncesi çağlardan bu yana yaşam hep ateşin, mangalın yanı başında sürmüş, bir evde ocağın tütmesi, orada hayat olduğunu göstermişti. Gerçi ateş fırınların içine hapsedildi, hatta elektrikli sistemlerde tümüyle gizlendi. Ancak mikrodalga hepsinden farklıydı.
Kalabalık aile için yemek pişirmek imkansız!
İlk kez geleneksel bir ısı kaynağı olmadan yiyecekler bu fırında gizemli bir şekilde çok kısa sürede ısınıyor, hatta pişirilebiliyor. Bu hokus pokus başından itibaren şehir efsanelerine yol açtı. Gerçi ilk fırınların yaydığı ışın santimetre kareye 10 Miliwatt’ı buluyordu ama günümüz fırınlarında sıkı sıkıya denetlenen ışın düzeyi 1 Miliwatt ile sınırlı. İlk modelleri bile açıkta yakılmış bir ateşe 60 santimetre yaklaşan bir kişinin santimetre karesine isabet eden 50 Miliwatt ışına göre çok daha etkisiz.
Atom bombası gibi görülürdü!
Mikrodalganın sağlığı tehdit ettiği iddialarından arınmış olması gerektiği halde hâlâ sürmesinin ardında daha temel bir gerekçe yatıyor. 1988’de İngiltere’de yapılan bir araştırmada tüketicilerin yüzde 10’u hiçbir zaman mikrodalga kullanmayacaklarını söylemişlerdi. Ben de evlendikten sonra epey uzun süre bu yüzde 10’luk gruptaydım. Yiyeceklerin diğer pişirme yöntemlerinden farklı olarak dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarı doğru pişmesi bende de kuşku uyandırıyordu. Zaten çevremde benden yaşlı yakınlarım da onu atom bombasından hallice bir tehdit olarak görüyorlardı. Oysa aslında ortada bir tuhaflık yok; bu fırın da diğer pişirme yöntemleri gibi fizik kurallarına göre çalışıyor. Mikrodalgada pişen ürünün üzerinin kızarmamasından yakınmak da doğru değil. Çünkü zaten onun kullanılabildiği alanlar farklı.
Hazır yemek sektörünün 20’nci yüzyılın ikinci yarısından sonra hızla gelişmesiyle mikrodalganın da önü açıldı. 1989 yılına gelindiğinde o artık yemek ısıtmada açık ara en fazla kullanılan yöntem olmuştu. Tüm evlerin yüzde 85’inde mikrodalga ile yemek ısıtılırken, yüzde 38’lik kesim onunla yemek bile pişirdiğini söylüyordu. Aslında bu yiyeceklerin büyük bölümü donmuş ya da ön pişirilmesi tamamlanmış hazır ürünlerdi. Mikrodalga fırında kalabalık bir aile için yemek pişmesi zaten olanaksız. Onun en büyük hizmeti büyük şehirde iş ve öğrenim koşulları nedeniyle ayrı zamanlarda sofraya oturan aile bireylerine çok kısa zamanda sıcak bir yemek sunmak.
Çok eski çağlarda ateşin çevresine toplanan, ocağın, fırının yanı başında kurulan sofralarda birlikte yemek yeme mutluluğunu genlerinde taşıyan, mangalda pirzolaların, köftelerin cızırdayarak pişerken yaydığı nefis kokunun bağımlısı olanlar mikrodalgaya karşılar. Haksız da değiller. Mikrodalga geleneksel pişirme sistemini yıktı; yemek kültürü odak noktasını, ateşi yitirdi.
Gördüğünüz gibi hâlâ önyargılarımdan tam arınmış değilim. Ama geçen de mikrodalganın önünde toplandıkları mikrodalgada çıtır pıtır patlatılan mısırlara bir an önce kavuşmayı sabırsızlıkla bekleyen bir grup küçük çocuğu izlerken, onların ateşin çevresinde yemeğin pişmesini seyreden tarih öncesi insanlarından pek de farklarının olmadığını düşündüm.
Kim bilir, belki bizler ortadan kalktıktan sonra mikrodalga da bir süreliğine yemek kültürünün vazgeçilmezi, simgesi haline gelir. Ama sadece kendinden sonra ortaya çıkacak bir başka teknolojik yenilik ona meydan okumaya başlayıncaya kadar…