Şampiy10
Magazin
Gündem

Okullar çocukların doğasına uygun mu?

.

ABONE OL
Vatan Haber

Okullar birer öğrenme merkezi olmaktan çıkarılmalı, öğrenmeyi, araştırmayı, sorgulamayı düşünmeyi öğreten yerler olmalı. Temel becerileri kazandırdıktan sonra, çocukların bireyse yeteneklerinin önünü açmalı.

Davranış değiştirme olarak tanımlanan eğitim, her ülkede doğrudan ya da dolaylı olarak devletin kontrolünde gerçekleşir. Devlet de, eğitim aracılığıyla, toplum bireylerinin yetişmesini sağlarken, sosyal, ekonomik, ideolojik ve psikolojik boyutları olan bir dizi amacı gerçekleştirmeye çalışır. Bu amaçları gerçekleştirecek ortamın adı da okuldur. 17-18. yüzyıllarda ortaya çıkan modern okul, özü itibariyle tanımlanmış, çerçevesi çizilmiş bir insan tipini yetiştirmeye odaklıdır. Bir anlamda sistem, en başından sonuna kadar insana format atar. Bu da bir noktaya kadar anlaşılır bir şeydir aslında. Çünkü, her sistem, doğal olarak kendini besleyecek ve var edecek bireyleri yetiştirmek ister. Ancak, unutmamak gerekir ki, insanlar sistem için değil, sistemler insan içindir. Eğer bir sistem, insanı değil de kendini odak noktasına koyuyorsa, elbette ki bir çok sorun ve çatışmanın yaşanılması kaçınılmaz hale gelir.
Bugün ülkemizde de, eğitim sistemimizin ne kadar insan odaklı olduğu tartışmaya açıktır. Nitekim, okullar bu kaygıyı haklı çıkaracak birçok delile sahiptir.
İnsan doğasına uyumlu bir eğitim ve okul nasıl olmalı?
Birçok okulun fiziksel yapısı kışla gibi... Soğuk, gri, karanlık ve sevimsiz taş yığını binalar... Önce yapılan bina ile hiçbir uyumu olmayan sevimsiz ek binalar... Yeşilin, toprağın olmadığı çorak araziye benzeyen bahçeler, kalabalık ve kötü görünümlü sınıflar... Hareket etme imkanı vermeyen sıralar... Kıpırdamadan, konuşmadan dinlenilmesi gereken sıkıcı dersler... Beş dakikalık uydurma teneffüsler... Ve daha bir çoğu...

Mekanların insan üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, okulların bir çocuğun doğasına hiç de uygun olmadığı ortada... Eğitim bilinci düşük bazı anne-babaların da çocuklarını, adeta kurtulmak için okula gönderdikleri de düşünülürse bu daha da belirgin hale gelir.

Bilimsel gelişmeler ışığında, insanla ilgili temel bazı gerçekleri ve buna bağlı olarak eğitim süreçlerinde yapılması gerekenleri birkaç başlıkta toplayabiliriz:

MOTİVASYON VE DAVRANIŞI ETKİLİYOR

Mekanların büyüklüğü, rengi, estetiği, donanımı gibi pek çok özellik, insanların duygu durumlarını, motivasyonlarını ve davranışlarını belirgin düzeyde etkiliyor. Bugün, birçok ebeveyn çocuklarını özellikle de özel okullara yazdıracakları zaman ilk olarak okulun fiziksel görüntüsüne ve kalitesine bakıyor. Okullar, çocuklar için bir depolama alanı olmaktan çıkarılmalı; öğretmenlere yüklenen güvenlik elemanı rolü de son bulmalı. Bu mekanlar, tüm paydaşların bir çok şeyi birlikte paylaştığı bir yaşam alanı olmalı.

Çocukların günde 6 saat hareket etmeye ihtiyacı var

İnsan hareket etmeye programlıdır. 6-7 yaşlarındaki bir çocuğun günde yaklaşık olarak 6 saat hareket etmeye ihtiyacı var. Yani, bir çocuğun hareket etmesi değil, hareket etmemesi bir sorun. Oysa eğitim sistemimiz çocuğun hareketliliğini doğal bir durum olarak değil, daha çok sorun olarak algılıyor ve engellemeye çalışıyor. Okulların, sınıfların ve eğitim programlarının, hareket odaklı bir eğitim anlayışıyla yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Beyin, yetenekli olduğu alanda çok daha güçlü ve etkili şekilde öğrenebiliyor. Buna bağlı olarak, eğitim kurumları, temel becerileri kazandırdıktan sonra, bireysel yetenek alanlarını tespit edip bu alanlarda çocukların önünü açmalı. Sınav eksenli olmaktan çıkıp yetenek eksenli olmalı .

Okullar bir öğrenme merkezi olmaktan çıkarılmalı. Öğrenmeyi, araştırmayı, sorgulamayı, düşünmeyi öğreten yerler olmalı. Bir başka ifadeyle, “Neyi öğrenmeliyim?” sorusunun değil, “Nasıl öğrenmeliyim?” sorusunun cevabını veren yerler olmalı.

Bilgi ve öğrenme, okullara hapsedilecek bir süreç değil. Hayatı öğrenebilmek, ona dokunabilmekten geçer. O halde, çocukların okulun dışındaki gerçek hayatla temasını sağlayacak düzenlemeler yapılması son derece önemli. Bu da iki şekilde olabilir. Ya okullar gerçek hayata uygun olarak düzenlenmeli ya da çocuklar okul dışındaki gerçek hayatla ilişki halinde olmalı. Doğayla, işyerleriyle, kurum ve kuruluşlarla, toplumla, üniversitelerle iç içe geçmiş bir eğitim anlayışı benimsenmeli. Bunun bugün itibariyle gerçekleşebilirliği de büyük ölçüde yöneticilerin elindedir.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Çocuklara kaygımızı bulaştırmayalım
  2. Sınıflar en etkisiz öğrenme ortamlarıdır
  3. Çocuklarımızı gerçekten olduğu gibi kabul ediyor muyuz?
  4. Gerçek düşünme nedir?
  5. Üç yaşına kadar abartmamak gerek
  6. Anne-babaların kaygıları
  7. Tatilde çocuklara ödev verelim mi?
  8. Ego kötü bir şey mi?
  9. Müdahaleci ebeveynler
  10. Çocuğunuz arkadaşı ile sorun yaşadığında

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.