Yirmi saniyenin adaletçileri!
.
Galiba ben de koşmaya başlayacağım...
Her sabah yüyüş yaparken bunu düşünüyorum yanımdan koşarak geçen insanları görünce... Bilmiyorum siz de benim gibi farkediyor musunuz ama koşan ve bisiklete binen insan sayısı nasıl da arttı, değil mi?
Ne kadar çok insan artık koşuyor sahilde, ne kadar fazla bisikletli insan geçiyor yanımızdan? Açık hava sporları nasıl da hayatların değişmez parçası haline geliyor...
Buna çok özeniyorum.
Pazar günü 36. Vodafone İstanbul maratonu var... Katılanlar 5,5 saatte 42 km koşacak... Ne kadar çok katılan var, haberleri okuduysanız bilirsiniz, 118 ülkeden yaklaşık 25.000 sporcu... İnanılmaz değil mi?
***
Yürüyüş yaparken yanımdan koşarak geçen insanlara baktıkça düşünüyorum, koşmak ne anlaşılması zor bir spor aslında...
Hem herkes yapabilir gibi, hem neredeyse imkansız... Mesela “100 metreyi 20 saniyede koşacak olan insanlar buraya toplansın” desem, 3 milyar insan rahat çıkar bu mesafeyi bu sürede koşacak... 20 saniyede 100 metre... Daha önce hiç koşmamış olsanız bile koşulabilir... Ama “100 metre dokuz saniyede koşulacak”desem, 3 milyar insanın sayısı bir anda yüze düşer sanırım...
***
Hayat, genelde 20 saniyede koşulan 100 metre gibidir... Kalabalıklar eşittir...
Herkes çağdaşlıktan yanadır, herkes akıllı, herkes açık fikirli, herkes kibar, anlayışlı, sevgi dolu, ilerici, uygardır...
Ama işler birden karışırsa 100 metrenin dokuz saniyede koşulması gerekirse, işte orada insanların birbirlerinden farkı çıkar ortaya... İnsanlar arasındaki gerçek fark yani...
***
Ben bunları düşünürken yanımdan renk-li kıyafetleri ile koşucular geçiyor...
Sanırım maraton antremanı yapıyorlar.
Yanlarından başlasam koşmaya sanki ben de 15 km koşar mışım gibi geliyor, sonra biraz deniyorum ve öleceğimi sanıyorum nefesim kesilirken... İşte hayat da tam böyle bizim ülkemizde... Herkes sanıyor, herkes konuşurken yapıyor...
***
Bazen hayat aniden 100 metrenin dokuz saniyede koşulacağı bir döneme girer ya , ezilenlerle ezenler arasında bir seçim yapma zorunluluğuyla karşılasırsınız ve o güne kadar ilericiliği bir kulüp rozeti gibi yakalarına takanlar birden ezenlerin yanında yerlerini alıverirler hani, ve çok şaşarsınız...
‘Daha düne kadar birlikte koşuyorlardı, şimdi ne oldu’ diye merak edersiniz...
Olan basittir aslında, 100 metreyi dokuz saniyede koşmaya nefesleri yetmemiş, yarışın yarısında taraf değiştirmişlerdir...
***
Demokrasi için dövüştüğünü söyleyenler, sosyal adalete inananlar, ülkelerinde gençler ölürken suspus olur birden...
Barışa inandığını söyleyenler savaşı körükler,silahı olanlar silahsızları ezer... İşte 20 saniye politikacılarıdır onlar, dokuz saniyelik yarışta tık nefes olur kalmışlardır...
***
Haksızlığa tahammül edemeyenler, haksız yere hapishanede yatan insanlar olduğu-na inananlar,bunlar için naralar atanlar, işçi hakları için canlarını verenler, başkaları için yürüyüş yapanlar, en çığırtkanlar, haksızlıklar için ölürüz diyenler, 100 metre 20 saniyede koşulurken en keskin mücadeleci geçinenler, haksızlıklar işçilerin, Kürtlerin, tanımadıklarının başına geldiğinde seslerini çıkartmaz olurlar...
Onlar 20 saniyenin adaletçileridir çünkü. Dokuz saniyeyi çıkartamazlar.
***
İnsanların gücü, nefesi, donanımı, birikimi, cesareti, dayanıklılığı, 100 metre 20 saniyede kovulduğunda neredeyse birbirine eşittir... Herkes birlikte koşar ama işler keskinleşip de ‘100 metre dokuz saniyede koşulacak’ dendiğinde asıl farklar çıkar ortaya, kimin, nerede, nasıl döküldüğü,taraf değiştirdiği, yarışı terk ettiği ve yarışa devam edenlere nasıl da çılgınca öfkelendiği anlaşılır...
***
Türkiye 100 metrenin dokuz saniyede koşulduğu bir dönemden geçiyor.
Herkes kendi kararını kendi verecek, yarışı kaç saniyede koşacağına...
Ama bundan sonra yirmi saniyede koşup, dokuz saniyede koştuğunu söyleyenler öyle kolay kandıramayacaklar insanları...
***
Sanırım ben de koşmaya başlayacağım...