Yaşar Büyükanıt gerçekten ikili mi oynadı?
.
Dün Taraf‘ta yayınlanan Türkiye Wikileaks belgelerinde ABD’nin Ankara eski büyükelçisi Pearson‘ın “Genelkurmay Başkanı Özkök’e karşı olan yedi general var. Büyükanıt’ın ise ikili oynadığı söyleniyor” notunu okuyunca, İsmet Berkan‘ın mart ayının başında çıkan “Asker Bize İktidarı Verir Mi?” kitabında okuduklarım aklıma geldi.
Kitap çıktığında okumuş, “İsmet Berkan’ın kitabı, ‘Bildiğimiz tüm bilgileri alt alta yazınca ne görürüz’ün cevabı” diye anlatmıştım merak edenlere.
Çok fazla alıntı yapılıp yazılacağını düşünmüştüm.
Kitap hakkında çıkan yazılar kadar, İsmet Berkan’ın verdiği röportajları da takip ettim.
Evet, hakkında çok yazı çıktı kitabın ama sıradan övglerle bahsedildi, bence kitap çok daha fazlasını hak ediyordu.
Bana kalırsa her sayfası ayrı bir haber niteliği taşıyor kitabın çünkü...
“Darbe için psikolojik savaş başlıyor” bölümünde, sayfa 81’de Berkan şunları yazmış:
“Kendinizi 4 Aralık 2003’teki Şener Eruygur yerine koyun. Bir yılı aşkın süredir uğraşmışsınız, Genelkurmay Başkanı’nı bütün direncine rağmen hükümete karşı harekete geçirmeye zorlamışsınız. Ama Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan o kritik toplantıda Hilmi Özkök, ‘Muhtıra vermeyi düşünmüyorum’ demiş, kestirip atmış.
Şener Eruygur artık kesinkes anlıyor ki, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olduğu bir ortamda darbe yapılması söz konusu değil. Aytaç Yalman da 1 Mart’ta ‘Darbe yapalım’ dediğinizde size ilk itiraz eden oluyor. O zaman ne yapacaksınız, önce Kara Kuvvetleri Komutanı, ardından Genelkurmay Başkanı olmalısınız ki, darbe yapabilesiniz. Peki, 2004 ağustosunda emekli olmak yerine Kara Kuvvetleri Komutanı nasıl olabilirsiniz? Yaşar Büyükanıt’ı aradan çıkartarak...”
Hatırlayın, Ergenekon soruşturması sırasında Eruygur’un evinde ve işyerinde yapılan aramada Büyükanıt’ı engellemek için hakkında yaptırdığı çok geniş araştırmalar çıkmıştı.
Sayfa 85’te İsmet Berkan, “Hükümetten ciddi bir kaynak bana yakın zaman önce, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın görülmemiş sertlikte cezalandırılmasının ardında o dönem hükümetin Yaşar Büyükanıt’a karşı yapılan her şeyi Ergenekon işi sayma refleksinin yattığını ve bugün pişman olunduğunu söyledi” diye yazmış.
Berkan, Aksiyon Dergisi‘ne verdiği röportajda “27 Nisan e-muhtırasına o dönemin finali diyebilir miyiz?” diye sorulduğunda, daha da ilgimi çekecek bir şey söylemiş:
“Evet ama aynı zamanda da sabote etti. Şener Eruygur’un tasarımlarını, Ayışığı, Yakamoz planlarını sabote ediyor aslında 27 Nisan. Çünkü Ayışığı, Yakamoz’un amacı ne? Önce ayın şavkı denize vuracak, sonra yakamozlar parıldayacak. Yani önce kamuoyu uyarılacak, halk sokağa dökülecek, sonra yakamozlar parıldayacak, askerler çıkıp darbe yapacak. Asker erken çıkınca, yani 27 Nisan bir fo-depardır; darbe de yapamayınca bütün planlar sona erdi.”
İnsan gerçekten komplo teorileri kurmaktan kendini alamıyor.
27 Nisan Muhtırası’nın Türkiye’de siyasi hayatın gidişatını değiştirdiğini, Ak Parti’nin 22 Temmuz seçimlerinde bu muhtıraya duyulan kızgınlık nedeniyle büyük ve ezici bir oy aldığını...
4 Mayıs 2007’de hala o görüşmede ne konuşulduğu sır olan, Dolmabahçe’deki Büyükanıt-Tayyip Erdoğan buluşmasını...
Büyükanıt’ın 32. Gün‘de tuhaf bir güvenle “O muhtırayı evde televizyon izlerken kalktım ve ben yazdım” dediğini düşününce...
“Wikileaks’e yazılan ‘dedikodulara’ gel de inanma” diye düşünüyor insan...
Neden olmasın... Büyükanıt darbeye inanıyordu ama Şenuygur genelkurmay başkanlığını engellemeye, ailesi hakkında dosyalar tutmaya başlayınca fikrini değiştirdi belki de...
Ne iktidar meraklısıymış bu generaller?
Belgelere ve kitaplara bakılırsa, hiç de saklamamışlar zaten.
O zaman şu soruyu soruyorsunuz.
Biz niye bunları o zamanlarda öğrenemedik?
Bütün hayatımızı tehlikeye atan o gelişmeler niçin bizim için onca zaman karanlık kaldı?
AİHM de şaşırmış: Türbana hayır ama Hz. İsa’ya EVET!
İlginç bir AİHM kararı okudum geçenlerde gazetelerde. İlginç diyorum, çünkü yanlış verilmiş bir karar olduğunu düşündüm ve “AİHM yanlış yapmaz” gibi bir inancım olduğu için de kararı ilginç buldum.
Acaba siz ne diyeceksiniz?
İtalyan vatandaşı Luitsi, İtalyan devletine, devlet okullarında kara tahtanın üzerinde çarmıha gerilmiş Hz. İsa figürlerinin olmasının laiklik ilkesine aykırı olduğunu düşünerek dava açıyor.
AİHM başvuruyu haklı buluyor.
Bunun üzerine İtalyan devleti temyize başvuruyor ve nihai karar ilk kararın tersi...
Okullarda kara tahta üzerinde çarmığa gerili Hz. İsa laiklikliğe aykırı görülmüyor, ulusal kültürün bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Laik bir devlette, devlet okullarında çocukların karşısında kara tahtanın üzerinde Hz. İsa figürü bulunmalı mı?
Şöyle sorayım aslında:
AİHM, Leyla Şahin kararında “Öğrencinin türbanla derse girmesi yasaklanabilir, çünkü bu yasaklama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı değil” demişti.
Aynı AİHM “Her dinden olabilecek öğrencinin karşısına Hz. İsa koymak da sözleşmeye aykırı değil” diyor.
İlginç değil mi?
Durun, durun... Şöyle sorayım aslında:
“Bizim okullarda kara tahta üzerine Hz. Muhammed’i ya da müslümanlığı temsil edecek bir figür asılsa ne dersiniz?”
“iPad’im var ama şimdi iPad 2 almam lazım” diyenlere...
- Henüz Türkiye’ye gelmedi. Geliş tarihi belli değil.
- Fiyatı ve boyutu iPad ile aynı, sadece daha ince ve daha hafif.
- Türkçe klavye desteği sunmuyor.
- Ön ve arka yüzde kamerası var. iPad’de yoktu.
- İki kat büyük hafızası var ve iPad’den çok daha hızlı.
- Akıllı kılıfı var. Hem ekranı koruyor hem batarya ömrüne katkı sağlıyor. 12 rengi var. 39 dolar.
- HDMI girişi var. PC, projeksiyon ve TV’lere bağlanabiliyor.
- iPad’de olduğu gibi micro-sim kart kullanılıyor. Türkiye’ye gelirken cihazı pasaporta kaydettirmek, ardından bir operatörden internet hattı almak gerekiyor. Wi-Fi ağı üzerinden bağlanacaksanız, bunu yapmanıza gerek yok.
Kürtlere b.k yedirdiğini itiraf eden adam: Çarkın
Radikal gazetesi çok çarpıcı bir haber okudum.
1986’da Güneydoğu’ya ilk gönderilen Özel Harekat Ekibi‘nde olan Özel Timci Ayhan Çarkın‘la ilgili...
Eski özel harekatçı Çarkın, önceki gün Nevroz Mitingi‘ne katılınca, onu bulup konuşmuş ve 2002’de Çarkın’ın Ayşe Arman‘a verdiği röportajla karşılaştırarak yayınlamışlar. Ayhan Çarkın o gün ne diyorsa bugün tersini söylüyor.
Bakın bugün neler demiş:
- “Hayatımdaki kırılma noktası Susurluk kazasıdır. Çatlı ve diğerleri o arabada öldürüldü. İhanete uğradığımızı o kazadan sonra anladım.”
- “Bize başkanlık yapan İbrahim Şahin, şimdi deli raporu peşinde. Biz onun odasına girmeden önce salavat getirirdik. Mehmet Ağar da çıksın hesabını versin. Şimdi onu koruyanlar var. Asıl Ergenekon dışarda.”
- “Mardin Pınarcık köyünde olan katliamını örgüt yapmadı. O insanları örgüt öldürmedi. Jitem’in provokasyon amaçlı oluşturduğu gruplar yaptı. Başbağlar Katliamı Ergenekon zihniyeti ürünüdür.”
- “Biz Kürtlere b.k yedirdik, tırnaklarını söktük, dillerini yasakladık. Kürt halkı bizim onurumuz. Kürtlerden özür dilenmeli.”
- “Hakikatleri Araştırma Komisyonu açılsın, herşeyi anlatırım. Bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ederim.”
- “İçimdeki karanlıktan kurtulmak istiyorum. Beraber görev yaptığımız arkadaşlarıma sesleniyorum. Çıkın anlatın. Artık konuşmak lazım.”
2002’de neler mi söylemiş Ayhan Çarkın?
Ne önemi var ki artık!
Bundan sonra önemli olan, Ayhan Çarkın’ın bugün söylediklerinin aydınlatılması...
Bu açıklamaların peşinin bırakılmaması...
Benim tüm direnmelere rağmen umudum var...