Ülkenizin çıkarları için kötülük yapar mısınız?
.
Vatan Haber
Ülkenizin çıkarı gerektiriyor diye masum bir adamı hapishaneye attırır, bir insanın öldürülmesine göz yumar mısınız?
Aklınızdan, vicdanınızdan, insanlığınızdan vazgeçer misiniz ülkenizin çıkarı için?
Ülkenizin çıkarı, onurunuzdan daha mı önemli?
İnsanı düşündüren bir soru
değil mi?
Bir çırpıda karar verilemeyen bir soru belki de sizin için…
Ülkenizin çıkarı her şeyinizden önemli belki de…
Geçen yüzyılın başlarında
Fransa’yı birbirine katan bir olay
yaşandı.
Sonra bu konuda çok kitaplar yazıldı, filmler yapıldı.
Seyretmiş olabilirsiniz…
Fransız ajanları, Paris’teki Alman askeri ataşesinin çöplerini karıştırırken, Fransız generallerinden birinin yaveri olduğu anlaşılan bir subayın ataşeye yazdığı mektubu bulurlar…
Ve Yahudi asıllı Yüzbaşı Dreyfus’u, ‘bu el yazısı onundur’ diyerek tutuklarlar.
Dreyfus’u sağlam hiçbir delil olmamasına rağmen yargılar ve mahkum ederler.
O sırada Fransız ordusunun en parlak subaylarından biri olan
Yarbay Picquart istihbarat servisinin başına getirilir.
Yarbay bütün belgeleri inceler, Alman ataşeyi takip ettirir ve asıl casusun bir başkası olduğunu görür.
Dreyfus’un sadece Yahudi olduğu için mahkum edildiğini anlar.
Hemen gidip durumu anlatır, Dreyfus’un masum olduğunu derhal bırakılması gerektiğini söyler.
Yarbayı, ‘Senin de adın Alman ajanına çıkabilir’ diye tehdit edip Tunus’a sürerler.
Fransız yazar Zola meseleyle ilgilenir ve o meşhur ‘Suçluyorum’ yazısını yazar…
Dreyfus’un haksız yere hapishanede olduğunu halka açıklar.
Fransız halkı, Dreyfus’un suçlu olduğunu düşünen “vatanseverler” ve Dreyfus’un masum olduğuna inanan “hainler” olarak ikiye bölünür.
Zola bir süreliğine ülkeyi terk etmek zorunda kalır.
Fransız halkı işin ucunu bırakmaz ve sonunda generallerin kendi çıkarlarıyla ordunun ve ülkenin çıkarlarını birbirlerine karıştırdıkları ve masum birini haksız yere hapse attıkları anlaşılır.
Dreyfus serbest kalır.
Cesur yarbay daha sonra savunma bakanı olur…
İnsan hikayenin burasına geldiğinde, kendisinin o yarbay olduğunu düşünüyor değil mi?
Kendisine yarbayın cesaretini yakıştırıyor.
Peki gerçekten öyle mi?
Siz o yarbayın yerinde olsaydınız ne yapardınız gerçekten?
Ülkenizin çıkarı ön planda diye masum bir insanın hapiste kalmasına razı olur muydunuz?
Ülkenin çıkarlarından söz edildiğinde size söyleneni derhal kabul eder miydiniz?
Yoksa…
Bir yoklayın içinizi…
Ülkenizin çıkarları için kötülük yapar mısınız?
Ülke çıkarları diye gerçekleri halktan saklar mısınız?
Bence daha derinliğine bir sorun var.
Gerçeklerle “halkın çıkarı”
çatışır mı?
Gerçeklerin gizlendiği toplumlar mı gelişiyor yoksa gerçeklerin açıklandığı toplumlar mı?
Her ülkede “gerçekleri” çarpıtmak isteyen birileri mutlaka vardır.
Ama her ülkede bir Albay Picquart ile bir Zola’ya rastlanmıyor.
Dreyfus’unkine benzeyen korkunç olayları belki her yerde bulabilirsiniz ama…
Zola gibi yazarları her yerde bulamazsınız.
Toplumlar arasındaki fark da “Zola farkı” işte.
İnsanları belirleyen soru da herhalde şu:
Zola mı olmak isterdiniz
yoksa Dreyfus’u hapse attıran bir general mi?
Cevabınız, kim olduğunuzu da söyleyecek size.