Uğruna ölünecek bir hayatları yok…
.
Vatan Haber
Malraux’un dediği gibi ‘Uğrunda ölmeye değmeyen bir hayat yaşanmaya da değmez.’
Bakıyorum da gittikçe onurlarımızı kaybettiğimizde sessizce durabilen, koltuklarımızı, yalanlarla kurduğumuz düzenimizi, rantlarımızı kaybettiğimizde ise acı ve öfkeyle bağıran insanlar haline geliyoruz.
Nedense uğruna ölünecekler listesinde onur giderek alt sıralara kayıyor.
İsimlerini, geçmişlerini,onurlarını korumak için değil koltukları ve rantları için dövüşüyor insanlar artık.
Bazı şeyleri kazanmanın kaybetmekten daha yaralayıcı olduğunu fark etmiyorlar sanki.
Buna aldırmıyorlar bile…
‘Yaralı’ bir ismi taşımak kimsenin umurunda değil artık.
Pardayanlar’ı okumuş muydunuz?
Geçen gün Leyla’nın okulunda aile gününde sekiz yaşında genç bir adamla sohbet ederken bana Pardayanlar’dan bahsetti.
Annesini ve babasını merak ettim hemen.
O genç adama Pardayanlar’ı öğreten aileyi tanımak istedim.
O çocuk onuru bilerek büyüyor.
Onunla sohbet ettikten sonra zaten bunları düşünmeye başladım.
Bu topluma ne oldu gerçekten?
Ya da hep mi böyleydik bilmiyorum ama sanki hiçbir çocuk şövalye olmaya özenmiyor artık…
Şövalye olmaya özenmeyen çocukların büyüdüğü bir toplumda hiç kimse de bir şövalye gibi kavga etmeyi bilmiyor tabii…
Hayatı, güçlülere yaltaklanmak, daha güçsüzlere zorbalık etmek olarak biliyoruz.
Rahat bir koltuk, iyi bir maaş, geçici bir mertebe insanlara isimlerinden, kişiliklerinden daha önemli geliyor.
Medyaya, siyasete, aşklara bakınca insan bunları düşünmeden ve başını önüne eğmeden yapamıyor.
Leyla’nın okulunda sohbet ettiğim Mert, Pardayanlar’ı anlattı bana…
Tüylü şapkalardan, topukları döven kılıçlardan, pelerinlerden,uzun çizmelerden, inandığı şeyler için dövüşmekten korkmayanlardan bahsetti…
Küçük kardeşinin Pardayanlar’ı bilmediğini ama Çizmeli Kedi’yi çok sevdiğini, ikisinin aslında birbirine benzediğini söyledi…
Ben, Pardayanlar’dan bahseden benim yaşımda adamlarla tanışmıyorum uzun zamandır…
Hayat, onurun, aşkın peşini kolay bıraktığımız ama farkında olmasak da bu terkedişin sızısını sürekli yaşadığımız bir şey haline geldi.
Oysa aşk diye, onur diye diye bir şeyler vardı.
Ne oldu onlara gerçekten?
Galiba doksan yıl sonra gücü ve iktidarı ele geçiren muhafazakar siviller büyük bir rant çılgınlığına düştü.
Siyasi ve iktisadi rant, sanki başka bütün değerleri yedi bitirdi.
Bir yandan kendilerine benzemeyenleri ezmenin tadını çıkarırken, bir yandan da ezilerek susturulan toplumda büyük rantları paylaşmanın şehvetine kapıldılar.
Bu gücü kaybetmemek için de her şeye razılar artık.
Yalan, iftira, saldırı mübah.
Onur, ahlak, dürüstlük, önemsiz.
Uğruna ölünecek bir hayatları yok onların, uğruna gerekirse rezil de olunabilecek rantları var.
İşin fenası bütün topluma da kendi içtikleri zehirden içirip, bütün toplumu zehirliyorlar.
Gidip sekiz yaşındaki Mert’le biraz Pardayanlar’ı konuşsalar keşke...
Ama çıkarlarını kovalamaktan çocuklarla konuşmaya vakitleri yok onların…
Bari yıllar önce ezberledikleri şiirlerden başlarını kaldırsalar da bir ara, Tevfik Fikret’e bir baksalar, iktidar ve rant sarhoşlarına nasıl seslendiğini hatırlasalar:
“Yiyin beyler yiyin, bu han-ı iştiha sizin...”
Meraklısına not: Pardayanlar Michel Zavaco’nun ünlü şövalye romanı… On ciltlik bir seri… Kitabı okumasanız bile umarım bu yıl okumuş birileriyle tanışırsınız… Bu arada Çizmeli Kedi, masallardaki çizme giyen şövalye bir kedidir…