Türkiye Ağca’ya benziyor!
'Derin devletin cinayetleri nasıl çözülemez hale getirdiğini biliyorum'
Nükhet İpekçi Abdi İpekçi’nin kızı. Nükhet İpekçi’yi tanımam. Daha doğrusu hiç karşılaşmamıştık bugüne kadar. Konuşmamıştık. Belki birbirimizi uzaktan uzağa adımıza rastladıkça takip etmiştik, o kadar.
Nisan ayının başında Vatan gazetesinde Tülay’ın (Şubatlı) imzasını attığı başarılı işlerden biri daha olan “İpekçi cinayeti zanlısı Yalçın Özbey Türkiye’ye dönüyor” haberini okuduğumda Nükhet İpekçi’yi röportaj yapmak için aradım.
Röportajı kabul etmedi, ama bir kahve içmek için buluştuk.
Uzun uzun konuştuk.
O sohbetten aklımda çok şey kaldı sonra.
Gün içinde farklı zamanlarda o konuşmadan cümleler geçti kafamın içinden.
Farklı bir algısı, farklı bir duygu dünyası ve farklı bir kızgınlığı vardı Nükhet İpekçi’nin.
Sonra başka bir gün kitapçıda dolaşırken Belma Akçura’nın yeni kitabına rastladım.
“Ağca’nın Derin İlişkileri...” Kitabı hemen aldım. Bir solukta okudum.
Abdi İpekçi cinayeti aktörleriyle konuşmuş Belma Akçura. Saatler süren röportajlar yapmış.
Cinayetin bütün iddialarını, bütün gerçeklerini, bütün yalanlarını alt alta yazmış...
Nükhet İpekçi sohbetinin ardından bu kitaptan da canımı çok yakan cümleler kaldı aklımda.
Bu iki farklı kadının aynı cinayeti anlattıkları cümlelerini aklımdan çıkaramadım uzun süre...
Ve Belma Akçura’yı röportaj yapmak için aradım. Belma, derin devlet ilişkilerini yazan, araştıran tek kadın gazeteci neredeyse. Bugüne kadar üç kitap yazmış. Müthiş şeyler anlatıyor.
Age Yayınları’ndan çıkan “Derin Devlet Oldu Devlet” ile “Ağca’nın Derin İlişkileri” kitaplarını sizin de büyük bir heyecanla okuyucağınızı tahmin ediyorum. Tabii eğer gerçekten bu ülkede ne olup bittiğini merak ediyorsanız...
Nisan ayında yeni kitabınız çıktı “Ağcanın Derin ilişkileri.” Polonyalı bir grup televizyoncu Papa suikastı ile ilgili belgesel hazırlamak istiyordu ve sizin de onlarla çalışmasınızı istediler. Siz bu teklifi kabul ettiniz ve ortaya bu kitap çıktı. Polonyalılar sizi nasıl bulmuş?
2007 başlarında Polonya’dan bir grup televizyoncu “Derin Devlet Oldu Devlet” adlı kitabımla ilgili olarak beni aradı ve “Röportaj yapmak istiyoruz” dediler. Gittiğimde, önüme bir dosya çıkardılar. Dosyada isimler, fotoğraflar vardı. İpekçi ve Papa suikastlarıyla ilgili bilgilerin, tarihlerin bazıları yanlıştı. Örneğin Bekir Çelenk’in adının olduğu yerde Mehmet Eymür yazıyordu. Ya da Yalçın Özbey’in karşısına Almanya diye yazmışlardı. Hemen düzeltmeye başladım, “Brüksel’de yaşıyor, ayakkabıcılık yapıyor” dedim. Birçok gazeteciyle görüşmüşler ve bana gelene kadar da kimse düzeltmemiş bunları. Bu hatalar bilinçli yapılmış. Sonra anlattılar; Papa suikastının belgeselini çektiklerini ve belgeselin Türkiye ayağını beraber çalışacak birini aradıklarını... İş teklif ettiler. Çalıştıkları televizyona her şeyi rapor ediyorlardı. Buluşma saatlerini bile... Çok titiz bir çalışma yaptık. Onlarla çalışırken kendimi ilk kez, gerçekten gazeteci gibi hissettim diyebilirim.
İpekçi ve Papa suikastı belgeseli için sizin ne yapmanızı istiyorlardı?
Önce birkaç ay önce internet üzerinden yazıştık. Sonra 1.5 yıl beraber çalıştık. Benden profilleri çıkarmamı ve görüşmeler yapmamı istiyorlardı. İki tane koruma tutmak istediler bana. Çünkü onlar katillerden ve katillere yardım edenlerden çok korkuyorlar. Ben de güldüm, “Korumayla gidersem o adamlar da çok güler” dedim. Yine de üzerime, başıma bir şey gelmesi halinde müdahale edebilmek için sinyal veren bir alet takdılar. Beraber çalışırken birçok şeyin gizli çekiminin yapıldığını öğrendim sonradan. Kullanılmak üzere değil ama ben uyurken, yemek yerken her şeyi gizli çekmişler... Mehmet Şener’i ilk bulamadığım gün ağlamıştım. Onu bile çekmişler...
Aklım gizli çekime takıldı... Güvenilir insanlar mı bu Polonyalılar? Bana bir tuhaf geldi, çünkü geçenlerde Ağca’nın avukatı da Ağca, Polonya vatandaşı olmak istiyor, oraya başvuracağız demiş miydi? Yanılıyor muyum?
Ağca bu başvuruyu yapmış. Avukatı açıkladı. İlginçtir Ağca’nın avukatını uzun bir süre ailesi ve diğer avukatları açıklamaktan kaçındı. Sonra nedenini öğrendim. Yeni avukatı Hacı Ali Özhan. Vakit Gazetesi’nin de avukatlarından. Vakit’te yazıları da çıkıyor. Bu ilginç bir nokta. Ağca, bir cinayet üzerinden epey bir varlık gösterdi, hayatını sürdürdü. Şimdi artık cinayetin magazin yanı da bitti. Dava düştü. Seneye çıkmayı düşünüyor ve hâlâ bir cinayet üzerinden varlık göstermenin peşinde. Bu laflar o yüzden.
30 senedir bizi sadece tetikçilerle oyaladılar
Ağca’yla niye konuşmadınız?
Başvurduk ama izin vermediler. Konuşsa da ne diyecekti bilemiyorum. 128 defa ifade değiştiren bir adamdan bahsediyoruz. Türkiye’nin katillerine bakın inanılmaz benzerlikler taşıyor. Hepsinde bir şirretlik var, Ogün Samast, Alpaslan Arslan, Yasin Hayal. Onların her ifadesi dezenformasyon bilgiler çelişkili ifadelerle dolu. Bu ülkücülerin bilerek yaptıkları bir taktikmiş. Olayları düğümlüyorlar. Sadece işin magazin yönüyle ilgilinmemizi sağlıyorlar. Türkiye’nin ‘derin devlet’ olarak olayları içinden çıkılmaz hale getirme becerisi var. 30 senedir bizi sadece tetikçilerle oyaladılar.
Niye Ağca peki? Neden bir başka siyasi cinayeti değil de İpekçi cinayetini yazdınız?
Çünkü İpekçi cinayeti Türkiye’de işlenmiş bütün cinayetlerin toplamı gibi. O yüzden çok önemsiyorum. Bu cinayet büyük bir organizasyon. Bu cinayette neredeyse istihbarat, emniyet, siyasetçi, asker, herkes zan altında. Bu cinayette muamma olarak kalan en önemli konu Ağca’nın MİT ilişkisi. Bu cinayette MİT’ten çok adamın adı geçiyor. Ama MİT kendini sorgulayacağına bunu inkâr ediyor. Ve bunu kimse araştırmıyor. Bir yukarıya çıkılamıyor. Bunu sadece hücre tipi yapılanmalarda görebilirsiniz. Türkiye’nin bu alanda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Bir cinayet nasıl çözülemez hale getirilir biliyorum artık. Türkiye’de işlenen cinayetlere kim düğüm atmışsa güzel atmış.
Siz İpekçi suikastı aktörleriyle bir araya geldiniz, onlarla konuştunuz. Birbirine benzer adamları mı bunlar?
En önemli özellikleri hiçbiri ikna edici ve samimi değildi. Doğan Yıldırım -Ağca’nın eski avukatı, hapishane arkadaşı, kaçmasına yardım eden kişi- bu olaylarda daha çok MHP’nin rolü üzerinde durdu.
Türkeş’i bu olaylardan sorumlu tuttu, üstelik Öcalan’ın avukatı olmak için Kürtlerle bir araya geldiğini bile anlattı ama bir ayağı BBP’li ise diğer ayağı Ulusalcı. Kimlik bunalımı var.
Abdullah Çatlı, ANAP’lı Pehlivan’ın katillerini aynı noktada öldürdü
Bugüne kadar söylenmemiş yeni bilgiler verenler oldu mu bu yeni röportajlarda?
Aslında konuşmuyormuş gibi gözüküyorlar ama konuşuyorlar. Örneğin Doğan Yıldırım, Ağca’yı cezaevinde tanıdığını iddia ediyor; o tarihte Gümrükçü; MİT’e çalıştığı iddia ediliyor. Yani Ağca’yı hem içeride hem dışarıda ‘kontrol’ altında tutan önemli bir isim aslında. Ağca’nın avukatı da oldu sonra. Sanık olarak, Ağca kaçırıldığında mahkemede ifade verirken, “Ağca ziyaretçileriyle özel görüştürülürdü, ayırım yapılıyordu. Hatta üç gün alıp götürdüler, gardiyanlar var gibi gösterdi” dedi. Bu hiç tartışma konusu bile olmadı. O gün Ağca nereye götürüldü kim götürdü...
İlk defa söylenen önemli bir bilgi var mı?
Abdullah Çatlı ile ilgili bir iddia var. Hesap şu; ANAP milletvekili Alpaslan Pehlivan Adalet Bakanı olacak, Çatlı da böylece suçlandığı tüm davalardan aklanacak. Ancak bu hesabı yapanların planı suya düşüyor, çünkü Pehlivan öldürülüyor. Çatlı’nın Pehlivan’ı öldürenleri aynı noktada öldürdüğü iddia edildi. Doğan Yıldırım’a göre bu Anavatan’ın en başındaki adamda biliyor. Bu ciddi bir iddia. Araştırılması gerekiyor.
Türkeş’le ilgili çok cümle var kitapta.
Ağca Maltepe Cezaevi’nden kaçırıldığında Komutan Orgeneral Necdet Uruğ, Türkeş’in en yakın adamı. Türkeş’in adamları Çatlı falan Murat Bayrak’ın kamplarında yetişmiş. Murat Bayrak MHP’li eski bir milletvekili. Enver Altaylı bunları korumuş, bakıyorsun Türkeş’in kasası. Abuzer Uğurlu MİT’e çalışmış biri. Mehmet Eymür, İpekçi cinayetini çözmek için Abuzer Uğurlu’yu konuşturun diyor. Abuzer’in şu anki avukatı Doğan Yıldırım. Bekir Çelenk’le çok samimi Abuzer. Ve “İkisi çok şey biliyor” diyor Mehmet Eymür. Ayrıca da Eymür şunu da ekliyor “MİT’ten Nuri Gündeş ve Metin Günyol cinayetin çözülmesinde kilit isimlerdir.”
Türkiye Ağca’ya benziyor... Ne dediğini, ne yaptığını bilmiyor
Siz İpekçi suikastına ilişkin bazı önemli iddiaları alt alta yazmışsınız. Size hangi iddia daha yakın geldi.
Hiçbiri ya da hepsi. Azmettiricilerin bu iddialar içerisinde telaffuz edilmediğini düşünüyorum. Ama anlatılanlar ve iddialar bizi kimse bu azmettiriciler onlara götürebilir. Ben artık bir gazeteci olarak bir davayı nereye kadar izlememe izin veriliyor biliyorum. Yani sınırlarımı biliyorum. Ertuğrul Özkök gazeteciliğin rol modellerini “Abdi İpekçi-Uğur Mumcu tekelinden kurtarmaya adaydım” diyor.
Yönetici de olsa bir gazeteci, meslektaşları adına başarılı gazeteci olmanın kriterlerini kendi algılamalarına göre tayin edebilir mi bilmiyorum ama birinde olmayan bir zekayı ya da yeteneği var ederseniz ancak bununla övünebilirsiniz. Gazetecilik star yaratma işi değildir. Başarılı bir gazeteci olmakla tanınan bir gazeteci olmak çok farklı şeylerdir. Elbette İpekçi ve Mumcu tekelinden de gazeteciliği kurtarmak gerekir. Ama kurtulduğumuzu söylemek de zor; başarmış olsaydık bugün hâlâ Mumcu’nun yazdıklarıyla yetinen bir gazeteci ordusu ile karşı karşıya kalmazdık. İpekçi cinayetinde dönüp dolaşıp beş kişiyi yazmazdık. Hâlâ “Mumcu’nun açıklamasına göre Ağca 128 ifade değiştirdi” gibi ezberden de konuşmazdık. Türkiye Ağca’ya benziyor, ne dediğini bilmiyor, ne yaptığını bilmiyor.
Bu cinayeti başına bir iş gelmeden çözeceğini bilsen nereden başlardın?
Sizin demin sorduğunuz sorudan başlardım “MİT neden İpekçi’nin değil de İrfan Özaydınlı’nın öldürüleceğini düşündü...” Ama benim amacım çözmek değil, Türkiye’de bu işler nasıl çözülemez hale getirilir onu anlatmak oldu. Türkiye kimlik bunalımı yaşıyor. Ergenekon davası bunun kanıtı. İpekçi cinayetinin aktörleri de bugün kimlik sorunu yaşıyor.
Ecevit siyasi iradesini kullanmadı
Papa’nın vurulmasında Ağca’nın italyan yetkililere verdiği bir isim var: Musa Serdar Çelebi. O sırada Avrupa ülkücü Türk Federasyonu Genel Başkanı. Sizinle yaptığı röportajda “Bir gün namuslu bir istihbaratçı çıkar anlatır” diyor. 12 Eylül İhtilali’ni hazırlayanlar azmettirici diyor. Kimi kastediyor?
Somut olarak birini kastettiğini sanmıyorum ama kurumları işaret etti. 12 Eylül sürecine bizi kimlerin hazırladığını, uluslararası istihbaratların 12 Eylül sürecinde nasıl rol oynadıklarını bilirseniz bunu da bilirsiniz demek istiyor. Kurumlara, askere, istihbarata, siyasetçilere yönelik genel iddiada bulundu. Hepsinin bu konuda rolü olduğunu söyledi.
MHP’yi bir tarafa bırakırsak Ecevit iktidarda, Hasan Fehmi Güneş İçişleri Bakanı. Cinayetin tetikçilerine ulaşıldığı halde azmettiricilerine ulaşılamıyor...
Şimdi biz bu konular üzerine düşünmeyi bir tarafa bırakın, soru sormaktan bile korktuğumuz bir ülkede yaşıyoruz. Ecevit, “Ağca’nın o dönemde askeri cezaevinden kaçırılışı düşündürücüdür” demiş. Düşünecek bir şey yok. Asıl düşündürücü olan o dönemde Hasan Fehmi Güneş, Ecevit’e bu davayı engellemek isteyen kurumları işaret ettiği halde neden siyasi irade gösterememiş olduğudur. Bence Ecevit bu konuda siyasi irade gösteremedi. Üzerine düşeni yapmadı. Soru bile sormadı.
İpekçi öldürülmeden bir ay önce Ağca MİT’e ihbar edildiğinde MİT neden İpekçi’yi değil de İrfan Özaydınlı’nın öldürüleceğini düşünmüş. Bu nokta kilit nokta diyorsunuz...
Çünkü biliyorsunuz Kahramanmaraş olaylarından 40 gün sonra İpekçi öldürüldü. O dönemde İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı bu olayları araştırıyor. Bir rapor hazırlıyor. Rapor neden basına yansımadı da saklandı diye de sormak lazım. Ecevit öldükten sonra Ecevit’in arşivinden çıkan rapor Kahramanmaraş olaylarının planlayıcılarının kimler olduğu üzerine. Bu raporu neden sakladığını da anlamak lazım. Türkeş’in dünürünün de olduğu iddia edilen raporu niye kamuoyuyla o dönemde yargıyla paylaşmamış bunu da anlamak lazım...